31 Mart 2009 Salı

Herkes Ders Alsa...

Seçim sonuçlarını herkesin iyi okuması isteniyor. Bundan önceki seçim sonuçlarını ne kadar okuduysak, şimdiki seçim sonuçlarını da o kadar değerlendiririz kanımca, ne eksik ne fazla.Seçmene yabancılaşmış siyasi ortam hak aramanın dar yollarını sadece hemşehri-akraba ilişkilerine bırakmış durumda. Aşiret tarzı ekonomik yapı üretimin artı değerini yüzyıllardır iştahlıca iktidar odaklarına bırakıyor. Biçimsel demokrasi bu yağma türü paylaşmayı seçimlerle meşrulaştırıyor. Muhalefet, bırakın alternatif olmayı iktidarın payandası durumunda ne zamandır. Neo-liberal ekonomik politikaların esas mağduru olan kesimler AKP'nin yeminli destekçisi oldu. Bir süredir herşey anlamını kaybetmedi mi sizcede? Paranın tek değer olduğu piyasa ekonomisi insanlığımızı da alıp götürmedi mi?Kendi insanımı tanıyamadığım zaman çok olmuştur bu süre zarfında. Yabancılaşma tüm hızıyla yaşamımıza girdi. Yalan söyleme,riyakarlık,menfaat kardeşliği,rezillik üstü bir toplumsal hayat orta sınıfın kaybolmasıyla alakadar olmasın sakın?Kendimi tüm bunlardan muaf tutmuyorum.Bu toplumda yaşadığımız sürece bu kirlilikten hepimiz payımızı aldık sanırım. Sol, en kısa zamanda ezilenlerin sesi olmalı. Sağ ekonomik politikalar hayatın gökkuşağı kadar zengin  renklerini acımasızca soldurdu. Şimdi sol,hemen sol ve çare sizsiniz kısacası...

30 Mart 2009 Pazartesi

Solun Önündeki Fırsat...

En büyük kamuoyu yoklaması bitti, şimdi sırada siyasi analizler var. Alternatif hükümet politikaları üretemeyen, etkisiz bir muhalefet anlayışının talebi olmayacağı çok açık.   Liderler demokrasisinin  tıkandığı gerçeği gün gibi  ortada duruyor, muhalefet  veya iktidar partisi olmak farketmiyor bu açıdan. Kamu kaynaklarını hesapsızca harcayan hükümetlere karşı direnmek meclis çatısı altındaki profesyonel politikacılara bırakılmamalı.Etkili muhalefet edememenin iktidarı güçlü kılması solun sağlam bir alternatif olmasında  en büyük  engel . Sağa karşı sağı seçmek zorunda kalmak, seçmeni ideolojik partilere itebiliyor. Ekonomik hayatın dinamikleri siyaseti yeniden şekillendirirken, toplum çözümleri sağ siyasetlerde aramakla celladına davetiye dağıtıyor. Bugüne  kadarki siyasi tercihlerimiz yoksullaşmayı paylaşmaktan başka birşey getirmedi. Herşeye rağmen birleşmiş,ilkeli bir sol taban ve siyasi hareket Türkiye'nin büyük sorunlarının çözüm yollarını dar kalıplardan kurtardığı gibi iktidar yorgunu hükümetlere de tazelenme şansını sunmaz mı? Dünya'nın yepyeni yolları denemeyi cesaret ettiği bir kriz döneminde solun umut olması ancak kendini yenileyerek aşmasıyla mümkün.

28 Mart 2009 Cumartesi

Arama Kurtarma İşleri Naçar...

2 gündür helikopter kazası geçiren kişilerin durumunu merak edip durduk. Herkesin sürekli kendini  bir şeyler söylemek zorunda hissettiği bir 48 saat oldu bu süre. Dakika dakika değişen çelişkili haberlerle iyi yönetilemeyen kriz süreci başarısızlıkla sonuçlandırıldı. Şu saate kadar 4 kişinin cesedi bulundu diğer 2 kişi ise kayıp. Başbakanın bile cevap veremediği soruların özünde insan kaynaklarının niteliksiz olması yatıyor kanımca. Enkazın 20 km. ötesinde arama yapılması,arama-kurtarma faaliyeti yapanların hayatını tehlikeye atan bir idaresizlik,fazla sayıda insanın koordine edilmeden sahaya sürülmesi  soru işaretleri doğuruyor kafalarda. Siyasetin karıştığı her alan gibi arama-kurtarma işleri de  yetersiz insanların elinde  çürütülüyor maalesef. Oturduğumuz yerden konuşmak bizim işimiz ama onca insanı basiretsizce dağlara sürmek herkese saygısızlık. Ceset getirmek için yaşayan kişileri tehlikeye atmak  insafsızlık değil mi?

27 Mart 2009 Cuma

Susurluk'tan Ergenekon'a Çete A.Ş.


Yaşam, şarkılar olmasa ne kadar sığ olurdu...Her zaman çiğnediğimiz sözleri okumadan önce bu şarkıyı dinlerseniz beni daha iyi anlarsınız...

Hayatımız çetelerle sarılmış durumda. Kimileri mafyavari sivil oluşumlar kimileri devlet gücünü arkasına almış kamu girişimleri. Sivil toplum insiyatifinden anladığımız birkaç kişi bir araya gelip organize işlere karışmak olmalı, bu gitgide yaygınlaşıyor. Daha da tehlikeli  olan türü ise   vatanı kurtarmak isteyen tosuncuklar...Bunlardan  vatanı-milleti kurtarmak büyük iş olsa gerek.

25 senedir süren iç savaş sonucu ülke büyük zarar gördü. Dökülen kanların hesabını kimse mahkemelere vermedi şimdiye kadar. Toplu veya tekli cinayetler, köylerden sürmeler, köyleri yakmalar, işkenceler...akıl almaz onca zulüm, ya sonrası? İşte Kürt Sorunu'nda geldiğimiz nokta: Kuzey Irak'ta bağımsızlığa yakın bir Kürt devleti, TRT 6, seçim olmasa düşünülebilecek Genel Af  vb... DTP'nin Kürt Davası'nda tek tabanca olması PKK'nın da işine geliyor bana kalırsa.

Çağdaşlık bireye değer vermekle başlıyor. Uygarlığın binlerce yıllık tarihinde ayakta kalanlar sadece haksızlığa karşı direnebilen insanoğlu oldu. Yoksulları savaşa göndere bilirsiniz,açları karın tokluğuna çalıştırabilirsiniz...İnsana onur sahibi bir varlık olduğu için değer vermeye gelince:Bunu yapmazsanız çeteler sizin haklarınızı sizlerden alır, siz sadece şaşırırsınız.

26 Mart 2009 Perşembe

Ölenlerin Ardından...


YouSayToo - Promote Blog
BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin içinde bulunduğu helikopter K.Maraş'ta dün düşmüştü. Bu saatler itibariyle yolcuların hayatlarını kaybettiği tahmin ediliyor . M.Yazıcıoğlu 70'li yılların devlet destekli, eli silahlı ülkücülerinin başında idi. Dolaylı veya dolaysız bir çok sol görüşlü insanın ölümünden sorumlu tutuluyordu.12 Eylül sonrası ise İslamiyeti keşfedip,aşırılığını dini yönüyle törpülemeye çalıştı. Tarikat bağlantıları ve devlet güdümlü etno-politik davranışları partisini sağda kendine ait bir çizgiye oturttu. Liderlerin karakterilerinden ayıramadığımız güdük siyasal hayatımızda kendisi küçük ama etkisi büyük oluşumların sadece bir tanesini yönetiyordu Yazıcıoğlu . Kimse kimsenin yerine ölmez. Kaderini başkaların hayatları pahasına yazanlar ise yaşarken ölüme en yakın olanlardır bence. Yazıcıoğlu'nun suçlarının hükmünü mahşeri vicdan verecek. Peki, hukuk denilen en insani mahkeme nerede kaldı?

24 Mart 2009 Salı

Talabani'nin Gül'ü...

Abdullah Gül dün Irak'ı ziyaret etti. Kürt Sorunu'nda yeni gelişmeler olacağını da İran seyahati esnasında uçakta açıklamıştı. Kürt Sorunu'nun çözümünü PKK'nın silah bırakması kolaylaştırır ama problemin çözüm yeri Irak değil Türkiye'dir,yardımcı olacak kişi ise Talabani hiç değildir. Yıllardır kullanıla kullanıla adam kullanmaya alışan bu tipler Türkiye'nin muhatabı olmamalıydı. Şimdi ABD Irak'tan çekilirken ağzımıza bir parmak bal çalması ileride ihtiyaç duyacağından olmalı. Özal bunlara kırmızı pasaport verirken, Çekiç Güç ile koruma altına alırken Kürt Özerk Yönetimi'nin bugünkü varlığının temelleri atılmıştı. Özal sonrası iç savaş aldı , yürüdü. Devlet'in resmi çeteleri ile PKK kanla,insanlığı boğdular. İşlenen faili meçhul-aslında belli- cinayetler şimdi gün ışığına çıkarılıyor. Tüm o yaşananlar ne pahasınaydı? Aslında iç savaşın dibine gelmiş Irak'ta Özerk  Kürt Yönetimi 1991'den beri faaliyette. 2003 İşgali'nden beri bağımsızlığa kanat çırpmakta. Ve ben, Türkiye'nin TRT 6 dışında ayakları üzerinde duran bir Kürt Siyaseti hala görememekteyim. Talabani'nin vaatleri ile hareket edersek yaz günü ayazda kalırız gibi geliyor. Barzani,Talabani gibi aşiret siyasetçileri bugün bizim sırtımızı sıvazlar yarın ise PKK'nın. Örgüt ile içiçe geçip,örgütün  kendisi olmuş bir siyasetçinin sözlerini ne  kadar ciddiye alabilirsiniz ? Kozlarımızı kullanmadan önce kendi topraklarımızın gerçeklerine baksak. 10 yıl sonra sınırlarımızın hemen yanıbaşında bağımsız bir Kürt Devlet'inin kurulması,Irak'ın tek parça kalmasından ne yazık ki daha gerçeğe yakın bir ihtimal. Kendi insanımıza değer vererek,onu yücelterek bu sorunu çözeriz. Kürt Siyaseti, siyasetçilere bırakılmayacak kadar önemli bir konu  kanımca.

20 Mart 2009 Cuma

Obama Gelirken...

Başkent iyiden iyiye Obama'nın ziyaretine kilitleniyor. İstanbullu'ların  Su Forumun'da çektiklerinden  sonra sıra Ankaralı'larda anlaşılan. Clinton son gelişinde  görüşmeler için altyapıyı hazırlarken,Türkiye çıkarlarının ve fırsatlarının farkına hızla varmalı. Çok kutuplu dünyanın çatışmalı siyasetine uygun manevralar için ABD ile taşeron dış siyaset ilişkilerine girilmemeli. Uzun sürebilecek bir ekonomik krizin sonucunda ABD uluslararası arenada bugünkünden çok farklı sularda yol alabilecek. Obama'nın yaklaşım tarzı bu değişiklikleri açıklamaz kanımca.Dipten gelen dalga ABD'yi bu değişime zorluyor. Dünya, BRIC ülkelerinin, Ortadoğu'lu ve Afrika'lı aktörlerin diplomasi açılımlarına,insiyatif almalarına daha fazla seyirci kalacak gibi. Bloklar arası siyaset yerine ülkeler arası mekanizmalar çalışacak normal veya kriz dönemlerinde. Bu ilişkilerin odak noktalarını ise sivil toplum örgütleri oluşturacak.NATO,AB veya ABD merkezli Batı ittifakları Doğu'dan gelen yeni nesil politikaların baskın kalmasına göz yummak zorunda kalabilir. Türkiye köprü olma  rolünü bir kez daha çalkantılı sularda yürütmeye çalışacak.Demokrasinin geri plana çekilmesi önümüzdeki dönemin  özelliklerinden birisi olmaya aday görünüyor. Sınırötesi çatışmalar insan topluluklarının doğal kaynaklara ulaşmak için yapacağı seferlerle  tetiklenebilir bu dönemde.Kapitalizm krizleri kaçıncı defa Dünya'ya hediye ederken, sosyalizm geri kalmış ülkelerin kurtuluş dinamosu olabilir. Dialektik,  yine ekonomik çelişkilerin ışığında toplumları savuracak, değişimi altyapıdan başlatarak evrim tartışmalarına bir de devrim tartışmaları getirip koyacak. İnternet devriminden öte yoksulluğun getireceği bir devrim olacak yaşanacak gelişmeler.

19 Mart 2009 Perşembe

Yamalı Bohça...

Hükümet beyaz eşya,inşaat ve otomotiv sektörlerinde bir süreliğine KDV ve ÖTV indirimine giderek, uygulamaya başladı. Tedbirler geç kalınsa bile, talebi canlandırarak üretimle ticarete hareket getireceği için olumlu kabul ediliyor. Dış dünyada geniş kapsamlı paketlerle üzerine gidilen kriz, Türkiye'de bölük pörçük kararların ekonomide  acemi uygulama alanı olarak kalmakta şimdilik. Yavaş giden müdahale sürecinin,  telaşla alınan acemi işi beceriksizliklere dönüşmemesini temenni ederim. Zamanın hayati olduğu konusunda herkes hemfikir. Kriz, siyasetin kısır çekişmelerine ya da ben kavgasının çok önünde gelmeli. Yaşananlar, yaşanacakların teminatı gibi. Reel kesimin krizi bankaların kredi krizine dönüşürse şaşmamalı. 2001 yılında şekillenen ekonomi son 3 yılın kriziyle yeniden format atılacak aşamaya geliyor. Bakalım başlat düğmesine basmak hangi iktidara nasip olacak.

17 Mart 2009 Salı

Kriz Senaryoları...

Hükümetin 4. tedbir paketi açıklandıktan sonra diğer 3 paketin de varlığını duymuş olduk. Pansuman benzeri önlemlerle ameliyatlık hastaya yetersiz tedavi uygulanıyor.Yamalı bohça önerilere seçim sonrası yapılacak olan IMF anlaşması ile parasal destek bulunacak. Ve en büyük problem doların fiyatı bence:  Özel kesimin 200 milyar dolara yaklaşan döviz borcunun  kur değerini arttırıp arttırmayacağı  büyük bir belirsizlik.Üretimin büyük ölçüde aksadığı reel ekonomi kesimine verilen krediler banka bilançolarında geri dönmeyen  alacaklar olarak yer alabilir. Talep yetersizliği arzı köreltirken, tasarruf açığı daha az yatırım daha az istihdam getirecek. Falcılığı sonlandırırsak kriz daha yeni geliyor ülkemize. Yaşananlar yaşanacakların teminatı gibi. 2009 yılı 2010 yılını da etkisi altına almaya aday.  Erken bir genel seçim ise düzelmenin  gecikmesinde en büyük neden . Meydanların gür sesli çığırtkanları ekonominin derin etkisinin toplumsal önemini sadece beyaz eşya dağıtırken hatırlıyorlar. Hafızasız toplumlar ise açlığın ayak seslerini her an içlerinde hissediyorlar.

12 Mart 2009 Perşembe

Seçim Sonrası Kriz...

30 Mart 2009 günü  yerel seçim baskısından,telaşından kurtulacağımız tarih olacak. Yalnız ekonomik açıdan bugünleri mumla arayacağız.Yükselen kurlar ve artan işsizlik, durgunlukla başabaş giden enflasyon seçim sonrası gerçek gündemimizin "geçim" olacağını gün gibi ortaya koyuyor. Ekonomik kriz sonrası yıpranan hükümet baskılara dayanamazsa 2011 yılından önce yeni bir erken genel seçime daha gidebilir. Sosyal olaylar birbirine benzerler, tıpkı insanların kendilerini tekrar etmesi gibi. 2001 kriziyle iktidar olan AKP,yine bir ekonomik krizle iktidardan ayrılabilir.İktidar olduğu süre boyunca   yanlı ve yanlış icraatları AKP'nin  başını bayağı ağrıtacak görünüyor. Dünya yüzyılın krizini yaşarken hiçbir tedbir almamaları,Ergenekon Davası'nda hayali, basmakalıp, kastı aşan hukuksal eylemleri,seçimi kazanmak için rüşvet vermeleri, hırsızlığa dönüşen yolsuzlukları... ve daha sayamadığım bir çok konu Başbakan ve bakanlarını cendere içine alacak. Bu olaylara karşı en büyük tepki ise kendi tabanlarından gelecek.Halkımın sağduyusuna bütün gücümle  güveniyorum. Açlığa ve sefalete dönüşen ekonomik hayat bir kez daha toplumsal olayları tetikleyecek,halkımız bir kez daha kendini özgür, karnı doymuş ve kendini güven içinde hissetmek için meydanlarda bulacaktır.Hareketli günlere yelken açıyoruz,üstelik derin deniz dalgası daha kıyılara ulaşmadı.

10 Mart 2009 Salı

Eleştirel Aklın Sefaleti...

Tübitak'ın bilimsel yayın organı Bilim ve Teknik Mart sayısında Darwin'in  doğuşunun 200. yılına ve Evrim Teorisi'nin 150. yılına özel bir dosya  yayımlamak istemiş. Kurumun başkan yardımcısı yayımlanan konuyu  görünce bilinen sansür silahını kullanarak   dergiyi "Darwin" yerine "Küresel Isınma" ekiyle 1 hafta gecikmeli olarak bastırmış.Mişli geçmiş zamanın rivayeti konuyu anlatmaya yetersiz kaldıysa, açayım. Bilim insanlarının devlet memurluğundan devşirildiği,özgür aklın hadım edilip, eleştiriye açılan her kapının tıkandığı bu zihinsel ortamda herhangi bir cemaate üye olmanın insanlarımıza en kolay yol olarak görünmesi çok doğal.Baksanıza,kelli felli adamlar sırf siyasi yakınlıklarıyla gelip başına geçtikleri  bir kurumun okuyucularına Evrim Teorisi'nin anlatılmasına bile tahammül edemiyorlar.Nerede kaldı özgür bilim, özgür felsefe...Kurumların siyasetin etkisine bırakılması yozlaşmasına yol açmaktan başka bir işe yaramaz bence.Yozlaşan her kurum yasakçı ve sansürcüdür.Anadili ile konuşan insanların sesini kısmak isteyen TRT, bilimsel düşünceye kapalı Tübitak, verileri  yanıltıcı biçimde yayımlayan TÜİK... bunlardan birkaçı.Uygarlığın inanç ile akıl arasında yapılan tercih  demek olduğunu bilemeyecek kadar karanlık bir yolda ilerliyoruz.Eğitim sistemimizi yeniden eleştirel akla açık , merak edileni araştırmaya müsait, teoriyi uygulamaya yönelik çığır açıcı bir değişimle kurmak krizden de önemli bir konu kanımca.

9 Mart 2009 Pazartesi

Basiretsizlik Seçimleri...

Seviye gitgide düşüyor seçim meydanlarında.Çözümsüz kalan problemler arttıkça, liderler çocukça tartışmalara sürükleniyorlar.Derindeki  yozlaşmanın Türk siyasal hayatına yansımasından başka bir şey değil yaşananlar. İktidar, muktedir olamamanın acısını muhaliflerden çıkartırken, muhalefet politika üretme  kabızlığını yasaklara sarılarak kapatmakta. Aşiret değerlerini aşamayan, ekonomik değeri çevresine dağıtan kapitalist siyasalar küresel krizle elele vererek açmazların kucağına Türkiye'yi atmıştır. Seçimler sonrası imzalanacak IMF anlaşmasını,  işsizliği, durgunluğu, Kürt Sorunu'nu,insan haklarını tartışmadan sadece isimlere ve seçim magazinine odaklanmak artık günü bile kurtaramamaktadır. Yakın çevremiz ateşten bir çemberle bizi kuşatmakta.Barış ve refah içinde yaşama imkanları elinden alınan yoksul halkımız  yağmacılığa varan eylemlerde bulunabilir önümüzdeki günlerde. Derinleşen ekonomik kriz sadece iktidarı değil tüm siyasi yapıyı alt üst edebilir. Erken bir genel seçime hazırlanmanın ötesinde  gereken tedbirleri  almayan AKP iktidarı seçim sonrası tüm önde gelenleriyle beraber Yüce Divan karşısına çıkabilir.Kehanette veya temennide bulunmak değil yazdıklarım,krizi öngöremeyen bir seçkinler topluluğu kendi sonlarını göremez gibi geliyor bana
.

5 Mart 2009 Perşembe

Seçim Kazanı Kaynarken...

Liderler seçim meydanlarında bağıra çağıra mitingler yapıp,seçmenlerden oy istiyorlar.Halkın güncel sorunlarına çözüm getiremedikleri için sesleri üst perdeden çıkıyor olsa gerek.Tarihin en büyük ekonomik bunalımı yaşanıp,Dünya kriz için en cüretkar tedbirlerini alırken siyasetçilerde görülen aymazlık utanç verici.Dipten gelen bir vurdumduymazlık dalgası tüm katmanlara yansımış durumda.Durgunlukla at başı giden hayat pahalılığı insanları seçimden önce geçim derdine sokmuş.Yalanların en tehlikelisi rakkamlarla süslü olanlarıdır.İstatistikler bile ekonomik gerilemenin gerçek değerlerini kamuoyuna yansıtmıyorlar.Bu tehlikeli gidişin hızlanma ihtimali ise seçim sonrasında daha da artacak gibi.IMF ile yapılacak anlaşma koşulları diğerlerinden pek farklı olmayacağına göre bize gene kemer sıkıp beklemek düşecek. Yaşananları tekrar yaşamak gelişmemişlik göstergesi değil mi? Bizleri seçim meydanlarında aldatanları tekrar seçerek kendimizi cezalandırmıyor muyuz?Çaresizlik öğrenilmiş bir duygu ise çözüm bulmakta bizim elimizde.Umut edip çalışmak zamanı geldi bence.

3 Mart 2009 Salı

Bir Krizin Anatomisi...

2001 yılı ekonomik krizinden sonra ülkemiz IMF  politikalarını uygulamak zorunda kaldı. Ekonomide devletin ağırlığını azaltan  bu politikalar krizimizin esas sebeplerindendir. Yıllarca enflasyon sayesinde para kazanmış , kamu kuruluşlarını borçlanarak ayakta tutmuş,bankalarının sermayelerini hakim ortaklarının hortumlamasına gözyummuş Türkiye'nin, IMF ye başvurmaktan başka bir çaresi kalmamıştır.2002 seçimleriyle iktidar olan AKP bu uygulamaları daha da geliştirerek devam ettirmiş,kamu varlıklarını değerinden aşağıya satarak yabancı sermayeyi çekmiştir.Vergi idaresini -kayıtdışına hiçbir tedbir almayarak- sadece  aflar çıkararak zayıflatıp,gelir idaresinin özerkleşmesine engellemiştir.Küresel sermaye nakit varlığını yüksek faiz-düşük kur uygulayan ülkelere yönlendirirken boş yelkeni şişirmiş iç-dış borç 500 milyar doları aşmıştır.Tüketim cazip kılınmış,üretim ve tasarruf ayaklar altına alınmıştır.Şimdi ise çok önemli bir zamanı harcayarak ülkeye ihanet ediyor.Alınması gereken tedbirler geciktikçe gecikti. Torba yasalar çıkararak kriz çözülemez. İşsizlik çığ gibi artıyor ve insanlarımız yokluğun pençesine günbegün daha hızlı düşüyor.19 defa IMF kapısını çalan Türkiye'nin , dünyanın diğer ülkeleri resesyondan kurtulup atağa geçerken, kendi ayağına kurşun sıktığını görmek üzüntü verici. Boş tencere ses verir,siyasetçilerimiz içi boş olduklarından dolayı çın çın ötüyor. Maalesef seçimlerden sonra bu sesleri açların sesleri bastıracak.

2 Mart 2009 Pazartesi

Darbe Günlükleri...

Taraf Gazetesi'nde yayınlanan bir haber 28 Şubat müdahale sürecinin nasıl şekillendiğini anlatıyor.Haber,siyasi sürece müdahale eden askerlerin  hükümetin dağılması ve yerine kendi istedikleri gibi bir gücü iktidara getirmek  için neler yapmaları gerektiğini madde madde anlatıyor.Ekonominin militaristleşmesi deyimini Uğur Mumcu'dan öğrendim, siyasetin militaristleşmesi bu duruma benziyor. Beğenmediği iktidarı alaşağı ederek,siyaseti ve tüm kurumlarıyla beraber toplumu kendini  savunamaz hale getiren darbeler nasıl çözüm olabilirler ki?Otoriter yapısını tarihine borçlu olan,üretimini aşiret değerlerine göre  pay eden ve özgürlükleri herkesi daha eşit yaparak değil de seçkinlerine dokunulmazlık sağlayarak vareden  siyaset kültürü, darbeleri meşrulaştıran süreçleri hızlandırmaz mı?Sivillerin rızası  olmadan darbeler olmaz,olamaz.Bizler kendi tutsaklığımızı darbelere değil,darbecileri hukuk sayesinde cezalandıramadığımız için yaşıyoruz. En kötü demokrasi, en iyi faşizmden daha çok tercih edilesi olmalıdır.Bizler,  darbelere  seyirci statüsünde -ve hiçleştirilerek- katıldığımız için bugünkü  problemlerimizin çözümüne  katkıda bulunamıyoruz.Aşağılanmak çoğunlukla lafla olmuyor,varoluşun reddedilmesi bunun açıkça bir göstergesi.Hergün varlığımızın inkarıyla yaşayarak akşam evimizin yolunu buluyoruz.Suçlu kim,sorumluluk kimde?