27 Şubat 2009 Cuma

Bankalar Nasıl Dayanacak?

Küresel kriz nedeniyle ABD'de batan bankaların sayısı günden güne artıyor. Türev piyasalarına yatırılan  ve geri dönmeyen   trilyonca dolarlık sermaye bu duruma neden oldu. Bu kadar yüksek miktarda paranın, bankaların riskli mortgage yatırımlarına ayrılmasına nasıl izin verildi anlaşılacak gibi değil?Evini krediyle alan sokaktaki insana "evinin değeri yükseldi,şimdi sana  daha fazla ipotekli ev kredisi verebiliriz!" demek akla ziyan bir iş. Emtia fiyatları gibi emlak fiyatları da 2008 yılından itibaren başaşağı gitmeye başlayınca, kriz kaçınılmaz oldu. Bankaların bilançolarını bozan batık krediler çığ gibi arttı.

Peki, bankalarımız bu krize nasıl dayanacak? Görece sağlam olduğu söylenen bir bankacılık sistemimiz var.Geri dönmeyen krediler onların sağlamlıklarını sarsmaz mı? Gidecek daha çok yolumuz var, buhran daha yeni başladı ve dipten gelen dalga ülkemizi daha vurmamış görünüyor. Seçimlerden sonra bizi teğet geçtiği söylenen krizin sarsıntılarını çok yakından hissedeceğiz. Uçak kazasında bile ölü sayısını saklayan bir iktidarla krize yakalanmamak  süpriz olurdu.

25 Şubat 2009 Çarşamba

Krizden Kendine Ekmek Çıkarmak...

Toplumsal hararetin arttığı bir seçim dönemi yaşıyoruz. 2006 yılından beri yaşanan ekonomik yavaşlama ve buna  eklenen küresel  kriz sınıfsal kavganın değişik biçimlerini ayna gibi önümüze sunmakta.Yaşanan olaylar tüketim ekonomisinin iflasının    siyasete ve tüm topluma yansımasından başka birşey değil. İktidar, tüm süreci  yönetemez duruma geldi şu günlerde. İnsanlararasında yaşanan şiddet ve ayrımcılık kültürü hükümet politikalarına da sızmış durumda.Önemsiz sebeplerin tetiklediği yağma,saldırı,çatışma vb...kitle hareketlerini  önümüzdeki günlerde izleyebiliriz . Sabır taşının çatladığı bir sıkıntıya hazırlanmak en doğru yol gibi gözüküyor bana.Gözüküyor, çünkü ekonomik krizin asıl dalgası bizi vurmadı. Hükümetin acemi ve ihtiyatsız tedbirleri bu darbenin etkisini daha da arttıracak gibi.10.000 adet yeni polis kadrosunun açılması daha güvensiz bir sosyal  hayatın göstergesinden başka değil. Bu benim dikkatimi çekti. Artan işsizlik insanlara her çareyi mübah hale getirebilir.Türkiye'nin en önemli sorunu  problemleri görmezden gelme bence.

23 Şubat 2009 Pazartesi

ABD'nin Afganistan Çıkmazı...

SSCB, 1970'lerin sonunda Afganistan'ı işgal etti.İşgalle geçen  20 yılın  sonunda SSCB dağıldı.Dağılmadan önce Afganistan'dan çekildi ama ne çare.O dönem bu "cihat" ABD silahları ve parasıyla yapılmıştı.Aynı zihniyet son 7 yıldır ABD ye karşı "cihat" ilan etmiş durumda,tabii uyuşturucu paralarıyla. Şimdi ABD 30.000 asker göndererek birliklerini takviye ediyor,NATO'nun diğer üyelerinden de destek istiyorlar. Bakalım Afgan savaşçılar SSCB'yi bozguna uğrattıkları gibi,düşmanı  ülkelerinden kapı dışarı edebilecekler mi? 

Afganistan'ın NATO ülkelerine kanlı bir tuzak olacağı   aşikar.Türkiye bu tuzaktan en az hasarla kendisini sıyırmalı.Savaşın azdırdığı acımasız bir terör masum insanların hayatlarına mal olacak önümüzdeki günlerde.El-Kaide ya da Taliban artık geçerli bir işgal gerekçesi  olamayacaklar saldırganlar için. Pakistan sınırında yaşayan Taliban unsurlarının merkezi iktidarla ile barış anlaşması yapması  NATO kuvvetlerine savaşı  daha da zorlaştıracaklar.ABD Irak'tan çok daha büyük ve tehlikeli bir kapana kısıldı.Kurt kapanının bir yanında Pakistan, diğerinde ise El-Kaide  ve Taliban var.Kimse Rusya'nın Kırgızistan ile yaptığı üs anlaşmasını unutmasın. Gelecek günler ABD ve müttefikleri  için "Yeşil Kuşak" teorisini "Kızıl Kuşak" gerçeğine çevirecek gibi.

20 Şubat 2009 Cuma

Medya ve Siyaset...

Doğan Grubu ile Başbakan arasında gruba kesilen vergi cezası dolayısıyla yaşanan kavga, son günlerin en çok  izlenmesi gereken  konularından birisi  oldu bence. Sürece, iktidar ile  medya dahil  olduğundan beri iki tarafta kendine ait olan gücü haksızca hasmı için kullanıyor izlenimi edindim. Dostluk ve düşmanlığın ince bir çizgi ile birbirlerinden ayrıldığı  siyaset ve basın dünyası güçlerini halkın sorunlarına çözüm bulmaya kullanmaktan kaçınıp,  birbirlerinden  nemalanmış varlıklarını temizleme yarışına girmiş görünüyorlar. Siyaset,  kamu ihaleleri ve ahbap çavuş ilişkileri ile fonlandığından beri bu kavga yaşanıyor.Bal tutan parmağını yalamakta açıkçası. Yolsuzluklar yoksulluğu, yoksulluk ise yozlaşmayı beraberinde getirmekte. Adalet duygusu son 30 senedir zedelendiği   kadar hiçbir zaman zedelenmemişti ülkemizde.Ahlaki değerlerimizi yitirince yaşam kalitemiz de gittikçe  düşüyor. Toplumumuz  maddi manevi derin bir krize yakalanmış  görünüyor. Dipten gelen bu dalga durulmadıkça daha çok kavgaya şahit olacağız gibi.

19 Şubat 2009 Perşembe

Yeni Dünya Düzeni...

Sarsıcı bir ekonomik kriz önümüzdeki günlerde daha çok konuşulacakgibi  görünüyor.Hükümetin amacı ise bu gündemi seçim sonrasına bırakmak sanki.Alınması zorunlu  tedbirler anlamsız   bir ihtiyatsızlıkla geciktirilip,Türkiye'ye ileride büyük zararı dokunacak olaylar tetikleniyor.Bölgemiz yeniden şekillenirken Türkiye'nin bundan uzak kalması beklenemez.Gelişmelerin peşine takılıp gidilecek bir dünyada yaşamıyoruz.Yeni bölgesel savaşlar,göçler,kıyımlar yakın coğrafyamızda meydana gelebilir.Çok kutuplu yeni dünya düzeninin oluşması sürecini küresel krizle birlikte seyredeceğiz.Tarih, kapitalizmin yeniden evrimini,sosyalizmin dirilişini gelecek yıllarda gösterebilir.Üretimimizin  çöktüğü bir dönemde bu gelişmelerin arka arkaya yaşanması üstyapı sorunlarımızın üzerine yepyenilerini ekleyerek,olumsuz etkilerini  arttıracaktır.150 yıl sonra tarihçiler 2000'li yılları küresel ekonominin aktörlerinin yıkılıp,devletlerin yeniden ayağa kalktığı bir dönem olarak yazabilir.

18 Şubat 2009 Çarşamba

Tehlikeli Gidişat...

Freni boşalmış bir kamyon yokuş aşağı nasıl giderse belirsizliklere doğru hızla yol alıyoruz.Seçim döneminin yoğun  gündemi ekonomik krizi gölgede bıraksa da gerginliğin giderek  arttığı inkar edilemez bir gerçek. Olaylar o kadar hızlı biçimde gelişiyor ki çözülmesi imkansız bir çelişkiler yumağına dolandık sanki.Dünya'nın kriz,savaşlar,ırkçılık,dini aşırılıklar,açlık... gibi problemlerle başa çıkmaya çalıştığı bir devredeyiz.  Tarihin bu dönemden hemen sonra bir savaş olasılığını ortaya koyacağını unutmadan geleceğe bakmalıyız.Yakın coğrafyamız her an patlamaya hazır bomba durumunda. Halkımız uzun zamandır yoksullukla mücadele ede ede sabrının sınırlarını zorlamakta. Gereken tedbirler alınmazsa zaptedilemez bir çatışma ortamı ülkemizde de  yaşanabilir.Savaşın yanıbaşında barışı arama saflığını bırakıp çözümü aciliyet gereken problemlere odaklanılmalı. Çünkü yokluğun kışkırttığı insanları hiçbir ideoloji durduramaz.

17 Şubat 2009 Salı

İşsizlik Rakkamları Neler Söylüyor...

Kasım ayının işsizlik rakkamları açıklandı.Sadece bu ayda işsiz kalanların sayısı 2008 yılının tümüne eşit.Aralık ayının verileri de farklı olmayacaktır. İstihdam, tıpkı sanayi  üretimi gibi hızla azalıyor. Resmi işsiz sayısı   3 milyon görünüyor.Kayıtdışı çalışanların da kriz süresince   işten çıkarıldığını düşünürsek toplam işsiz sayısında artış inanılmaz hızda.Ekonomide güven duygusu gitgide azalırken küresel krize verilmesi gereken önem şu anda seçime yönelmiş durumda.Hükümet ise  seçim yatırımlarına devam ederek geçici tedbirlere sarılmakla meşgul. Kaybedilmekte olan zaman hayati önemde, buna rağmen rehavet ve edilgenlik ekonomideki başıbozukluğu beraberinde getiriyor.Dünya ülkeleri arka arkaya paketlerini kamuoylarına açıklamakta ve güven kaybını en aza indirmeye çalışmaktadırlar.Sorun hükümetin algı sorunu kanımca.Öncelik sıralamasını kendi gündemlerine göre yaparlarken bir konuda uyarı da bulunmak isterim:Krizler halktan hemen sonra  siyasal iktidarları etkiler.

Son söz:Ekonomi bir kez daha siyaseti şekillendirecek gibi.

16 Şubat 2009 Pazartesi

İnsan ve İmkansızlık...

Hoyratça ilişkilerin mutfağında pişirip, yitiriyoruz insanlığımızı.Yabancılaşmanın o soğuk yüzünü şehirlerimizde her adım başı önümüze koyuyor modern hayatın kalabalık tuzakları. Kırsalımızda dinle kuşanmış töre tüm hayatı kıskacına alırken,niye düşmanla bu kadar çabuk uzlaştık herşeyimizden vazgeçip?Ölesiye diniyle gururlanmış bu toplum, bu kadar mı uzak olur özdeğerlerine?Asık suratların gözbebeklerine kadar indiği yalnızlığımız, yobazlıktan ötürü ötenaziye zorlamakta benliğimi gün be gün.Sürgündür bunun adı, hem de en gönüllüsünden.Ekonomik temelli böbürlenmelerimden daha uzaktayım şimdi kendime daha bir yakın.
Olmadı halkım!Seni sadaka vererek satın alanlar,sana en büyük kötülüğü ağızlarında besmele ırzına,namusuna kastederek sunmaktalar.
Yapma halkım!Sen şehit oğlusun!Nasıl seni senden ayırırlar o en güzel elbisesini giymişken İstanbul her günün her sabahı.
Yakışmaz halkım!Sana senden başka dost ve düşman .

14 Şubat 2009 Cumartesi

Sevgililer Gününe Özel Bir Yazı...

Bugüne kadar çoğunlukla siyaset,ekonomi ve dış politika ağırlıklı yazdım yazılarımı. Genellikle gamlı baykuş yazılardı.Ama bugün Sevgililer Günü, benim gibi yalnızlıkla cebelleşen yabani bir adamın herşeyini paylaşacağı kadınını aradığı zamana denk geldi 14 Şubat. Eğer yanınızda bir sevdiğiniz varsa çok şanslısınız,kıymetini bilin.

Yalnızlara gelince bir çift sözüm var :Sevmeyi öğrenin, hem de karşılıksız olarak.Riyakarlığınızı bir kenara bırakın,kendinize karşı hiç olmadığınız kadar nazik ve dürüst olun inanın keyfinizin arttığını göreceksiniz.

Sana da bir çift sözüm var hayatımın kadını:Bilmiyorum neredesin? Bulacağım seni, çünkü ben sevmeyi öğrendim artık.Çocuk kalbimin en güzel yerinde olacaksın ölene kadar bunu bil.Herkese aşk dolu mutlu günler...

13 Şubat 2009 Cuma

Yazmak...

Yazmak, hayatım boyunca içgüdüsel bir ihtiyaç oldu benim için.Çok okunan, küçük şeyler anlatırken hayatın dipte duran  gerçeğini içten içe okuyucuya duyuran,korku bilmez  bir kalem olmak isterdim . Toplumdaki haksızlıkları,çatışmaları, insana ait olan herşeyi bıkmadan,usanmadan  haykırmak olurdu tek  amacım.Fırından yeni çıkmış bir ekmek gibi buram buram samimiyet  kokmalı, insanlığı,bilgiyi ve varoluşu arama çabası olmalıydı sayfalara kondurduklarımda.Yeniden her okunduğunda  keyif vermeli, kendimden bir yol çizerek tüm insanlığa varabilmeliydim.En güzel tarafı ne olurdu  biliyor musunuz? Yazmanın kendisi... 

Yazma eylemi insanı geliştiren bir özelliğe sahip . Kendinize ait bir fikriniz varsa bunu temiz bir dil ve yalın bir anlatımla okuyucuya anlatmaya çalışmak  algı ve fikir  dünyanızı çok geliştiriyor.
Tabii ki okumak... Kitapları, gazeteleri,dergileri... basılı olan herşeyi okumak... Merakla, çocuklara yakışan bir saflıkla okumak...Bizdeki cehaletin sebebini kitaplardan  kaçmakla açıklarım hep. Okumak, düşünmek  hep korkutur insanlarımı.Siz siz olun kendinizi eleştirecek aklınızı, kitaplarınızla beraber   yanınızda mutlaka taşıyın.Bilginin ve özgür aklın  ışığı hep dünyanızı aydınlatsın. 

12 Şubat 2009 Perşembe

Açık Veren Bütçe Açık Veren Devlet...

2009 yılının ilk ayında bütçe 3 milyar TL'lik açık vermiş. Kriz bize teğet geçerken planlanan açığın %28'i daha ilk ayda verilmiş durumda.Kalan 11 ayda tahmin edilen negatif fark ikiye katlanırsa şaşırmamalı. Peki bütçesi bu durumda olan devlet neye dayanarak beyaz eşya dağıtıyor vatandaşlarına? Yolsuz siyasetin faturasını seçim sonrası yapılacak zamlar, devalüasyon ve vadesi kısalaşan kamu borçlanması ile yaşayacağız. Yerel seçimler sebebiyle daha sert koşullarda bir destek anlaşmasını IMF önümüze getirecek gibi görünüyor. Dış finansman ihtiyacını daralan kredi piyasalarından karşılayamayan özel sektörün döviz talebi de kurları yukarı fırlatacaktır. Ülkemiz yine yüksek enflasyon,değersizleşmiş T.L.,kronik bütçe açıkları,durgunluk-işsizlik sarmalında dönüp duracak, 2010 ve onu izleyen yıllarda.Tedbir diye önümüze konanlar zayıf bünyede hastalığı güçlendirerek hastanın doktora olan güvenini azaltmakta kanımca. Hastalık bizim doktorumuzda olmasın sakın.

11 Şubat 2009 Çarşamba

Şii Devleti Kürt İsyanı...

Önümüzdeki günlerde Irak'ta yaşanacak gelişmelere dikkat etmek gerekir. Kürtler ile Araplar,Şiiler ile Sünniler arasındaki uzlaşmazlıklar iç savaşa yeniden tetikleyebilir. 2011 yılına kadar ABD askerlerinin çekileceğini kabul edersek  güvenlik daha hassas dengelere göre kurulacaktır. Kürtlerin özerklik talepleri karşısında merkezi Irak hükümetinin tavrı da önem taşımaktadır.  Ayrı devlet kurma arzusu  Kerkük-Musul şehirlerindeki nüfus dengesini kendi lehlerine çevirecek hareketler,bu şehirlerin  petrol gelirlerini sadece kendilerine ayırmak istemeleri,diğer unsurların haklarını kısıtlama çabalarıyla kendini gösteriyor.Bu güç boşluğunda PKK çok rahat hareket edecek gibi.Sınırlarını terör örgütüne geçiş imkanı sağlayacak şekilde gevşek tutan özerk yönetim bağımsızlık mücadelesi için PKK'yı da stratejisinde koz olarak kullanıyor.ABD ile istihbarat anlaşması,sınırötesi harekatı içeren kolaylıklar güdümlü bir terörle mücadele politikası yaratmaktan öteye gidemiyor.Irak'taki  Şii egemenliği ise İran'ın nüfuzunu bölgede  arttırmakta.Kürt yönetimi ile merkezi iktidar arasındaki her çatışma PKK için bölgede daha rahat yaşama alanı sağlayacaktır.Sınırlarımızın hemen ötesinde yeni bir Filistin oluşabilir

10 Şubat 2009 Salı

İdeolojisiz...

İdeoloji tüm hayatı kapsayan fikirler dizisidir.Onu oluşturan mantık ise kaynağını dünya görüşünü yansıttığı önderlerinden alır.İnsanın düşünmesiyle birlikte başlayan varoluşun anlamını arama çabası ideoloji olarak kendine ve hayatına yansır.Fikirleri değiştikçe algıları,davranışları da değişir.Değer yargılarına bağlılık ise bu fikirlerin dayandığı ahlaki temellerdir.
Peki dış politikada ideolojinin yeri var mıdır?Küreselleşme ile tarihin bittiğini söylemekle eşdeğer bu soru. Türkiye özeline gelirsek dış politikamız Mustafa Kemal'in gösterdiği hedeflere yakın mı,uzak mı?Uluslararası ilişkilerimizde bağımsız olduğumuz söylenemez.Reel politika ülkeleri çeşitli ittifaklara zorlar ama Türkiye bağlı olduğu ittifaklara katılabilmek için ulusal çıkarlarından ödünler vermiştir.En akılda kalan örnekler ise Kore Savaş'ı ve Gümrük Birliği Anlaşması'dır.Bu ödünler Kıbrıs konusuna,Ermenistan'la ilişkilere,Irak,İran ve Rusya ile belli konularda çatışmalara yayılmakta, özgün ve aynı zamanda ulusal çıkarları öne alan politikalar geliştirilememektedir.AB müzakere sürecinde başlıkların açılması Rumlara limanların açılmasına takılıp kalmıştır,Irak'la PKK konusu ABD'nin vesayeti altındadır.Filistin sorunu bile Hamas'ın tanınıp tanınmasına bağlı bırakılmıştır.
Öz değerlerimizin yıprandığı hatta ayaklar altına alındığı bir süreçteyiz.Bağırıp çağırarak dış politika yaptığını zannedenler,tarihin sayfalarında hak ettikleri yeri alacaklardır.

9 Şubat 2009 Pazartesi

Fakir Toplum Zengin Siyaset ...

Yaşantımızda  hoşgörüsüzlük ve kendinden olmayanı dışlamak gitgide artmakta. Daha bir dar kafalı oluyoruz her geçen gün.Toplumun küçük bir kesimi yüksek gelirin getirdiği özgürlüklerin tadını çıkarırken, geriye kalan büyük bir kesim geçim sıkıntısıyla yaşamak zorunda. Özgürlüklerin orta sınıf üzerine inşa edildiğini düşünürsek, ekonomik açıdan geri kalmak her türlü baskıya ve faşist düşünceye itibar etmekle eş anlama gelir. Ekonomisi çağdaş üretim,istihdam ve adil paylaşım politikalarından uzak ülkemiz bu kısır döngüyü liberal ekonomiye  geçtiğinden beri  yaşamaktadır. Modernleşme bir türlü tabana yayılamamaktadır.Eğitim,sağlık,güvenlik alanları gitgide özel sektöre devredilmekte, halkın sosyal devlete ihtiyacı ise bugün daha da artmaktadır.Din üzerinden siyaset  kitleleri sanal gündemle oyalarken, siyasete yabancılaşmış halk bu oyuna  en temel haklarını bile bilmeden izleyici olarak katılmakta.Öğrenilmiş çaresizlikten bilinçli tepki koymaya geçen yol kul olmaktan birey olmaya geçmekle eş değer.Cahillik bir kader değil,bir tercihtir.Değişim öğrenmekle, kendini eleştirmekle,merak edip araştırmakla gerçekleşir

7 Şubat 2009 Cumartesi

Din Siyaseti ve Siyasetin Ticareti...

Türkiye, başbakan yakınlarının gizli veya açık ticari faaliyetlerini kanıksamış. Mal varlıklarının şaibeli olmasını da.Siyaset açısından durum bu. Olaya toplumsal açıdan bakarsak ne durumdayız? Müslüman ve dindar  bir toplum olduğumuzu vurgulamamıza rağmen her geçen gün yozlaşma  artıyor. Yoksulluk arttığı için mi? Bilgi üretmeyen,teknolojinin tüketicisi olan, eleştirel akıldan yoksun, gelişmelere karşı pasif tutum takınan ve aşiret değerlerine göre gelirini paylaşan bir göç toplumu  olduğumuzdan dolayı mı? Sorum uzun  oldu  sevgili okur. Kafamızı kuma gömüp yaşıyoruz hayatımızı.İnsanın en büyük erdemi düşünebilmek ve özgürce eleştirebilmek bence.Kul olmakla insan olmak arasındaki fark burada yatıyor. Son bir soru ey okur:Siyasetin din tartışmaları üzerinden yürütüldüğü bir toplumda başbakan yakınlarının çıkar ilişkilerinin niteliği ne oranda tartışılır? Kullar sultanlarını elleriyle yaratırlar.

6 Şubat 2009 Cuma

Beyaz Eşya Siyaseti...

Tunceli'nin Nazimiye ilçesine ve ilin geneline beyaz eşya yardımları yapılıyormuş.Seçimden önce bu yardım haberleri iyice hızlanıyor.İnsanların oylarına yardım veya yardım vaadleri ile talip olmak nasıl bir siyasi ahlak anlayamadım? Bu partilere oy verenler oylarını satmış olmuyorlar mı? Fakirleri bu kadar düşünen iktidar niye o yörelerde fabrika kurup,iş imkanları sunmuyor o insanlara? Kendi haksız   zenginliklerinden duydukları utançla bu yardımlar yapılıyor olmasın sakın? 

Sadaka kültürü bize ait değildir. Gelir dağılımının bozukluğu  kaderimiz değildir. Yapmamız gereken daha fazla sosyal adalet sağlayan partileri bünyemizde barındırmak. Kapitalizm ile geldiğimiz son nokta bu. Fakirlik, tembellik, yobazlık ve sadaka kültürü... Krizle beraber ekonomimiz gibi ahlakımız da dibe vurmuyor mu?