Almanya seçimleri yapıldı, bitti.Sonuçlara bakılırsa Şansölye Merkel ile sağ partiler seçimden güçlü taraf olarak çıktılar.Koalisyon ortağı olan Sosyal Demokratlar ise gelecek dönem boyunca tarihlerinde yaşadıkları en önemli oy kaybının yaralarını sarmaya çalışacaklar.Bu arada 5 Türk asıllı aday Federal Meclis'e girmeye hak kazandı,kendilerine başarılar dileriz.
Gözle görünen ilk gerçek Küresel Kriz boyunca tüm Dünya'da olduğu gibi Almanya'da seçmenin sağa teveccüh ettiğidir.Bu durumun arkasında yatan temel sebep ise durgunluktan kaynaklanan yaygın işsizlik.Yabancı düşmanlığını körükleyen bu gelişme Almanya'daki 7 milyon yabancının yarısına yakınını oluşturan Türklerin geleceğe daha da endişeyle bakmalarına sebep olacak gibi. İki Dünya Savaşı'nı çıkaran küresel ekonomik gücün ırkçılığa teşne yeni yaklaşımlarını bekleyip görmek gerekecek ama Fransa'dan sonra Almanya, AB yolunda engel çıkarmak için gereken çabayı eksik etmeyecek kanısındayım.
Önyargılı olarak niteleyebilirsiniz ama fakirleştikçe muhafazakarlığa çark eden bir sosyal dokudan içeride yabancı düşmanlığının çıkması dış politikada kendilerinden olmayana şüphe ve nefretle karışık bakış açısını dile getirmesini şaşırtıcı görmüyorum.Türkiye'de saltanat yanlılarının arkaik özlemlerine cenaze namazlarını vesile etmesi gibi Alman siyasetçilerin köşeye sıkışınca ilk hedef olarak yabancıları göstermesi üzücü gelişmeleri getirebilir. Gamlı baykuş olmaktan ziyade demek istediğim halkımızın gurbet ellerde yıllarca süren çabalarının sonucu vücut bulan kazanılmış hakları tehlike altına girecek.
Tam üyelik maceramızın kırpılmış yıldızlara döndüğü, Kıbrıs davasının tıkandığı, açılımlar geçidinin yaşandığı neo-saltanat Türkiye'sinde kimin umurunda Almanya'da yaşayan Türklerin durumu.Bizler onlara parası yasal yollardan gasp edilecek Almancı gözüyle bakıyoruz.Almanların yabancı düşmanlığından fazlası paketlenmiş halde bizde yok mu? Böyledir bu işte bendeki kelam.
seçimler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
seçimler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
28 Eylül 2009 Pazartesi
Şansölyem Türk Olsun!
Etiketler:
Alman Seçimleri,
Almanyalı Türkler,
dış politika,
seçimler,
siyaset
1 Ağustos 2009 Cumartesi
Yatırım, Tasarruf, Üretim...
Ekonomimizin öncelikli sorunu yeterli miktarda parasal kaynağa sahip olamamasında yatmaktadır.Tasarruf açığı, yatırım yapma ya da mevcut borçları çevirme konularında bizleri dışarıdan borçlanma seçeneğine mahkum bırakıyor.Kriz dönemlerinin güven bunalımı, yetersiz tasarruf ve yatırım oranları nedeniyle katmerleşerek artarken, bilinen tedbirleri bile almaktan ısrarla kaçınan iktidar , borsa-faiz-kur gündemiyle Merkez Bankası'nın sadece faiz indirmekten ibaret silik politikalarına sığınmış durumda. Düne kadar istikrar için çapa olarak sunulan AB ve IMF gibi kuruluşlar köşeye sıkışmış hükümetten daha fazla taviz bekliyorlar. "Ümüğümüzü sıktırmayız!" noktasından Kürt ve Ermeni Açılımları'na giden yol haritaları zayıf ekonomimizi daha da sarsan siyasal gelişmelerin öncü göstergeleri bana kalırsa.
Ekonomik faaliyetlerde daralma, istihdamın azalması, zayıf talebi canlandırmak için uydurulan sanal teşvik paketleri ya da yama misali alınan vergi indirimleri temel dengelerdeki bozulmanın işaretleri. Birbirini besleyen bir süreç bu. Pusulası bozuk bir gemiyle , fırtınalı bir denizde kayalıklara doğru son hızla yol alıyoruz, kaptan köşkü ise boş...
Üretim ekonomisine yeniden dönüş için alınması gereken acil tedbirlerin başında siyasal istikrar geliyor. 2011 yılı ya da daha yakın bir tarihte yapılacak olan genel seçimler bu koşulu belirsiz kılıyor. İktidar olan ama muktedir olamayan AKP seçim döneminin getirdiği kısıtlamaları aşmak konusunda basiretsiz bir sınav vermiştir. Seçim zamanında eli açık olmak gibi artık bize lüks olan bir anlayışa sahipler.
Ekonomik bunalımın üstyapı kurumlarını derinden sarstığı bir döneme uygun şekilde Yargı-Hükümet ya da TSK-Hükümet kamplaşmalarının yaşanması Küresel Kriz tablosunun sadece bize ait olan resmini göstermekte. Sınırlarımıza yakın bölgelerde yaşanacak olası gelişmeler büyük ekonomik krizlerin savaşlara yol açabileceğini, savaşların ise siyasetin silahlarla devam eden şekli olduğuna bizleri inandırıyor.
Ekonomik faaliyetlerde daralma, istihdamın azalması, zayıf talebi canlandırmak için uydurulan sanal teşvik paketleri ya da yama misali alınan vergi indirimleri temel dengelerdeki bozulmanın işaretleri. Birbirini besleyen bir süreç bu. Pusulası bozuk bir gemiyle , fırtınalı bir denizde kayalıklara doğru son hızla yol alıyoruz, kaptan köşkü ise boş...
Üretim ekonomisine yeniden dönüş için alınması gereken acil tedbirlerin başında siyasal istikrar geliyor. 2011 yılı ya da daha yakın bir tarihte yapılacak olan genel seçimler bu koşulu belirsiz kılıyor. İktidar olan ama muktedir olamayan AKP seçim döneminin getirdiği kısıtlamaları aşmak konusunda basiretsiz bir sınav vermiştir. Seçim zamanında eli açık olmak gibi artık bize lüks olan bir anlayışa sahipler.
Ekonomik bunalımın üstyapı kurumlarını derinden sarstığı bir döneme uygun şekilde Yargı-Hükümet ya da TSK-Hükümet kamplaşmalarının yaşanması Küresel Kriz tablosunun sadece bize ait olan resmini göstermekte. Sınırlarımıza yakın bölgelerde yaşanacak olası gelişmeler büyük ekonomik krizlerin savaşlara yol açabileceğini, savaşların ise siyasetin silahlarla devam eden şekli olduğuna bizleri inandırıyor.
23 Haziran 2009 Salı
Krizle Gelen...
Hükümetin teşvik ve istihdam paketi içerdiği unsurlarla gerileyen üretimi ve istihdamı dolayısıyla talebi eski haline getirme amacı güdüyor. Bunun yanında sivil toplum örgütleri de talebi uyaracak kampanyalar yürütüyorlar. El ele verip krizden kurtulma çabaları takdire şayan.Peki tüm Dünya'da dibe vurup vurmadığı tartışılan kriz bizde ne durumda? Dışarıda durum pek iç açıcı değil. ABD'de batan finans kuruluşlarına ve bankalara sermaye enjeksiyonu sonrası yapılan stres testi ek tedbirlerin alınması gerekliliğini ortaya koyuyor. Batı ülkelerinde reel kesim üretimini azalan talebe göre ayarlarken iş gücü piyasası işten çıkarmalarla sosyal çalkantılara sebep olacak katılığı içeriyor. Krizi fırsata çevirmek her babayiğidin harcı olamıyor ne yazık ki!
Ülkemizde düşen faizler ve durgunluğun getirdiği eksi enflasyon geçici bir durum. Talebin hareketlendiği zamanı kollayan perakendeciler, üreticiler ya da komisyoncular mal ve hizmetlerin fiyatlarını arttırarak geçmişte yapamadıkları zamların acısını çıkaracaklar bana kalırsa. Türkiye'de enflasyonun sebepleri arasında üretimin yetersizliği, rekabet azlığı, kamunun borç ve faiz yükü sayılabilir.Özel kesimin dışarıya olan borçları cari açığın kurlar üzerinde baskı yapmasına zemin hazırlıyor. Dalgalı kur politikası göreli sakinlikten tehlikeli sulara geçişte kolaylık sağlıyor.
Tüm bunların kaynağı ise belirsizlik. Siyasi ortam gergin; tek parti iktidarda olmasına rağmen 2011'den önce erken genel seçimler yapılabilir. En azından 5 sene önce yapılması gereken reformlar seçimler sebebiyle savsaklanıyor. Seçim ekonomisinin popülizminin yerine geçim ekonomisinin sıkıntıları alıyor.
Ülkemizde düşen faizler ve durgunluğun getirdiği eksi enflasyon geçici bir durum. Talebin hareketlendiği zamanı kollayan perakendeciler, üreticiler ya da komisyoncular mal ve hizmetlerin fiyatlarını arttırarak geçmişte yapamadıkları zamların acısını çıkaracaklar bana kalırsa. Türkiye'de enflasyonun sebepleri arasında üretimin yetersizliği, rekabet azlığı, kamunun borç ve faiz yükü sayılabilir.Özel kesimin dışarıya olan borçları cari açığın kurlar üzerinde baskı yapmasına zemin hazırlıyor. Dalgalı kur politikası göreli sakinlikten tehlikeli sulara geçişte kolaylık sağlıyor.
Tüm bunların kaynağı ise belirsizlik. Siyasi ortam gergin; tek parti iktidarda olmasına rağmen 2011'den önce erken genel seçimler yapılabilir. En azından 5 sene önce yapılması gereken reformlar seçimler sebebiyle savsaklanıyor. Seçim ekonomisinin popülizminin yerine geçim ekonomisinin sıkıntıları alıyor.
21 Haziran 2009 Pazar
İran'ın Yönü Nereye Yakın?
Ortadoğu'yu yeniden biçimlendirme çabaları ABD başkanı Obama'nın seçilmesiyle hız kazandı. Değişen bir şey yok bu politikalarda, GOP yeni başkanın güler yüzüyle kaldığı yerden devam ediyor. Önce Irak ve Afganistan 2009 yılıyla birlikte Pakistan,İran... Aradaki temel fark Irak ve Afganistan doğrudan ABD işgaline uğradı. Pakistan ve İran ise yerel güçlerin iktidar kavgası sebebiyle için için kanayan bir iç savaş yaşıyorlar. İnsan sormadan edemiyor sıra ne zaman bize gelecek diye?
İran bu konuda özel bir yer taşıyor. Bize bu kadar yakın ama yeterince tanımadığımız bir yapı söz konusu. 1979 İslam Devrimi'nden bu yana molla düzeninin kurduğu organlarla yönetiliyor. Sistemin başında dini lider -Ali Hamaney- var. Onun dışında Anayasayı Koruma Kurulu, Düzenin Yararını Teşhis Kurulu, Uzmanlar Meclisi, Halk Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı makamları var. Genelde İran'a özgü hiyerarşik organlar mevcut. Bu arada Devrim Muhafızları ve Besiçler iktidarın sivil silahlı gücü. Tüm hafta boyunca süren ölüm ve yaralanma haberlerinin kaynağı aslında bu iki güç. Halk bu iktidar çatışmasının arasına sıkışmış durumda. Musavi taraftarları Devrim'i korumaya devam etme yanlısı, onların sadece istediği çalınan oylar sebeiyle seçimlerin tekrar edilmesi. Ahmedinejad ise Hamaney'in desteğini arkasına almış, Rafsancani'nin ve diğer muhaliflerinin karşısına çıkmış durumda. Hatemi ve Musavi düzenin Humeyni'nin kurduğu biçimde evrilmesi taraftarı bana kalırsa. Ortada molla rejimine karşı herhangi bir isyan yok . Düşlediğimiz özgür ve bağımsız İran hala uzak bir hayal. Düşen petrol fiyatları sonucu ekonomik zayıflama, nükleer silah edinmek yönündeki ısrar, Ortadoğu'da ABD karşısına dikilen yegane güç olma arzusu, halihazırdaki yönetimin gösterileri şiddet yoluyla bastırma güdüsünün arka planını hazırlıyor. İçerde zayıf bir İran attığı tüm adımlarda Batı'nın kendisini daha da kıstırmasıyla karşı karşıya kalacak. Muhalefet bu seçimlerden daha da güçlenerek çıktı. Ahmedinejad seçim öncesine göre daha tartışmalı durumda. Hamaney ve Ahmedinejad zor günler yaşayacak bana kalırsa.
Unutmadan sorayım sırada hangi ülke var? Türkiye ya da Suriye...Dikkat etmemiz lazım.
İran bu konuda özel bir yer taşıyor. Bize bu kadar yakın ama yeterince tanımadığımız bir yapı söz konusu. 1979 İslam Devrimi'nden bu yana molla düzeninin kurduğu organlarla yönetiliyor. Sistemin başında dini lider -Ali Hamaney- var. Onun dışında Anayasayı Koruma Kurulu, Düzenin Yararını Teşhis Kurulu, Uzmanlar Meclisi, Halk Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı makamları var. Genelde İran'a özgü hiyerarşik organlar mevcut. Bu arada Devrim Muhafızları ve Besiçler iktidarın sivil silahlı gücü. Tüm hafta boyunca süren ölüm ve yaralanma haberlerinin kaynağı aslında bu iki güç. Halk bu iktidar çatışmasının arasına sıkışmış durumda. Musavi taraftarları Devrim'i korumaya devam etme yanlısı, onların sadece istediği çalınan oylar sebeiyle seçimlerin tekrar edilmesi. Ahmedinejad ise Hamaney'in desteğini arkasına almış, Rafsancani'nin ve diğer muhaliflerinin karşısına çıkmış durumda. Hatemi ve Musavi düzenin Humeyni'nin kurduğu biçimde evrilmesi taraftarı bana kalırsa. Ortada molla rejimine karşı herhangi bir isyan yok . Düşlediğimiz özgür ve bağımsız İran hala uzak bir hayal. Düşen petrol fiyatları sonucu ekonomik zayıflama, nükleer silah edinmek yönündeki ısrar, Ortadoğu'da ABD karşısına dikilen yegane güç olma arzusu, halihazırdaki yönetimin gösterileri şiddet yoluyla bastırma güdüsünün arka planını hazırlıyor. İçerde zayıf bir İran attığı tüm adımlarda Batı'nın kendisini daha da kıstırmasıyla karşı karşıya kalacak. Muhalefet bu seçimlerden daha da güçlenerek çıktı. Ahmedinejad seçim öncesine göre daha tartışmalı durumda. Hamaney ve Ahmedinejad zor günler yaşayacak bana kalırsa.
Unutmadan sorayım sırada hangi ülke var? Türkiye ya da Suriye...Dikkat etmemiz lazım.
Etiketler:
Ahmedinejad,
İran,
İran seçimleri,
Musavi,
seçimler
12 Haziran 2009 Cuma
İran'ın Seçimi...
Fazla tanımadığımız bir ülkede,İran'da bugün cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılıyor.4 aday arasından Ahmedinecad ve Musavi başkanlığa yakın isimler. Musavi 1988 yılına kadar ülkede başbakanlık yapmış, bana kalırsa Ahmedinecad'a göre daha saygın bir isim . Ancak Ahmedinecad bir dönem daha başkanlığı alırsa şaşırmamak gerekir derim. İslam Devrimi'nden beri İran, Dünya'ya din kisveli bir duvar ördü. Yasaklar ve baskılarla geçen onca yılın ardından dışa kapalı olmanın getirdiği çürümüşlük, fakirleşme, kendisinden farklı olana karşı duyulan merakla karışık değişim isteği hızla arttı.Her şeye rağmen İran Ortadoğu'da etkisi fazlasıyla hissedilen bir ülke.
Dış ilişkiler açısından bakarsak Obama'nın başkanlık dönemi diyalog özlemiyle başladı. Dünya'nın geri kalanıyla barışmak isteyen ABD aslında kazanamayacağı küresel savaşın zararlarını azaltmak amacında.İsrail ise nükleer güç sahibi, düşman bir ülkenin varlığından iyiden iyiye rahatsız. Bir tarafa ABD-AB-İsrail kanadını koyarsak diğer tarafta İran-Rusya-Çin bloku durmakta. Geleceğin çok kutuplu dünyasından öte ABD yanlısı ya da ABD muhalifi ülkeler olarak okunabilir yeryüzünün yeni politik düzeni.İran neyi seçerse seçsin değişim kapısına gelmiş dayanmış durumda. Rafsancani,Devrim Muhafızları, Besiçler, Ahmedinecadlar ya da diğer isimler... son kullanma tarihi geçmiş ürün durumundalar. Burada en önemli konu mollaların elinde bulunan ekonomik gücün halkın refahına yönelik olarak nasıl kullanılacağı? Değişim yanlıları varolan pastayı ihtiyaç halindeki kitlelere adil bir biçimde nasıl dağıtabilir? Mevcut siyasi sistem çürümüş olarak duruyor ya da Devrim evriliyor diyebiliriz, ama hangi yöne? Önümüzde kanlı bir Pakistan-Irak ya da Afganistan örneği dururken Türkiye olarak bu seçimler bizim için önemli sonuçlar doğurmaz mı? Sorular sorunlara yönelik çözümleri de içinde barındırmalı...
Dış ilişkiler açısından bakarsak Obama'nın başkanlık dönemi diyalog özlemiyle başladı. Dünya'nın geri kalanıyla barışmak isteyen ABD aslında kazanamayacağı küresel savaşın zararlarını azaltmak amacında.İsrail ise nükleer güç sahibi, düşman bir ülkenin varlığından iyiden iyiye rahatsız. Bir tarafa ABD-AB-İsrail kanadını koyarsak diğer tarafta İran-Rusya-Çin bloku durmakta. Geleceğin çok kutuplu dünyasından öte ABD yanlısı ya da ABD muhalifi ülkeler olarak okunabilir yeryüzünün yeni politik düzeni.İran neyi seçerse seçsin değişim kapısına gelmiş dayanmış durumda. Rafsancani,Devrim Muhafızları, Besiçler, Ahmedinecadlar ya da diğer isimler... son kullanma tarihi geçmiş ürün durumundalar. Burada en önemli konu mollaların elinde bulunan ekonomik gücün halkın refahına yönelik olarak nasıl kullanılacağı? Değişim yanlıları varolan pastayı ihtiyaç halindeki kitlelere adil bir biçimde nasıl dağıtabilir? Mevcut siyasi sistem çürümüş olarak duruyor ya da Devrim evriliyor diyebiliriz, ama hangi yöne? Önümüzde kanlı bir Pakistan-Irak ya da Afganistan örneği dururken Türkiye olarak bu seçimler bizim için önemli sonuçlar doğurmaz mı? Sorular sorunlara yönelik çözümleri de içinde barındırmalı...
Etiketler:
dış politika,
İran,
seçimler
6 Şubat 2009 Cuma
Beyaz Eşya Siyaseti...
Tunceli'nin Nazimiye ilçesine ve ilin geneline beyaz eşya yardımları yapılıyormuş.Seçimden önce bu yardım haberleri iyice hızlanıyor.İnsanların oylarına yardım veya yardım vaadleri ile talip olmak nasıl bir siyasi ahlak anlayamadım? Bu partilere oy verenler oylarını satmış olmuyorlar mı? Fakirleri bu kadar düşünen iktidar niye o yörelerde fabrika kurup,iş imkanları sunmuyor o insanlara? Kendi haksız zenginliklerinden duydukları utançla bu yardımlar yapılıyor olmasın sakın?
Sadaka kültürü bize ait değildir. Gelir dağılımının bozukluğu kaderimiz değildir. Yapmamız gereken daha fazla sosyal adalet sağlayan partileri bünyemizde barındırmak. Kapitalizm ile geldiğimiz son nokta bu. Fakirlik, tembellik, yobazlık ve sadaka kültürü... Krizle beraber ekonomimiz gibi ahlakımız da dibe vurmuyor mu?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)