İran etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İran etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Eylül 2009 Salı

Şeytan Üçgeni ile İran...

haberler.com isimli web sitesinde 18 Eylül 2009 tarihinde yayımlanan bir haberde İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun BM toplantılarının hemen öncesinde gizlice yaptığı Moskova ziyaretine yer veriliyor.Bir hafta geriye dönüldüğünde ise http://www.türksam.org dış politika sitesinde Doç. Dr. Celalettin Yavuz tarafından yazılan makalede Artic Sea adlı yük gemisinin Ağustos ayı başlarında Manş Denizi'nde kimilerine göre Mossad tarafından kaçırılma olayı kaleme alınmış.İddialara göre İran için S-300 füzelerini taşıdığı söylenen gemiye Mossad ajanlarının baskın yapması sonucu İran'a teslim edilmesi planlanan füzeler Rusya'nın elinde kaldı.Hemen hemen aynı tarihlerde Karadeniz sahilindeki yazlık evinde Rusya Devlet Başkanı Medvedev ile İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres görüştüler.Konunun gizli kalan kısımlarından birisi füze teslimatının engellenmesi ise aşikar olan tarafı Rus dış politikasının ABD Füze Kalkanı projesinin rafa kaldırılması ile İran'a karşı makas değiştirmesi oldu.Bu değişimde İsrail devletinin ne kadar katkısı olabilir?

Ülkemizi de kapsayacak olan ABD'nin yeni füze kalkanı projesi bir yandan İran'ın olası bir İsrail ya da Avrupa! saldırısını engelleme amacı güttüğü kadar ülkemizi iki Körfez Savaşı'nda yaşandığı gibi yeniden hedef ülke haline getirdiği ortaya çıktı.İran'ın kitle imha silahlarına sahip olması amacıyla uranyum zenginleştirmesini engellemek için İsrail'in gelecek günlerde adı geçen ülkeye hava saldırısında bulunma ihtimali değişen Rus politikasından ve BM'de kabul edilen Nükleer Silahlanmayı Önleme Anlaşması ardından daha da güçlendi.1 Ekim tarihinde 5+1 ülkelerinin, İran ile nükleer tesislerini BM gözetimine açma toplantıları zaten sıcak olan Ortadoğu gündemini yakın günlerde çöl sıcağına çevirecek.

GOP kapsamında merkez ülke olan Türkiye devlerin denge oyununda adına ve gücüne yakışmayan bir acizlik sergilemekte.IMF anlaşmasına bağlanan taze kaynak umudu ile ekonomik istikrarının para babalarının iki dudağına bırakılması gerçekleri açılımların sahte gündeminde yok kabul edilmemeli.Sınırlarımızın hemen ötesinde sadece stratejik çıkarlar değil medeniyetler savaş haline girebilir.Bize düşen, Küresel Kriz'le birlikte yepyeni dengelerin kurulduğu coğrafyamızda kişisel ilişkilere ya da dostlar alışverişte görsün mantığına dayanan dış politikanın tam bağımsız, Mustafa Kemal dönemi gibi onurlu olmasını her fırsatta dile getirmektir. Söylediklerimizin soyut kavramlarla sınırlı kalmaması için ilk harekete geçen okumuş yazmış olanlarımız değil mi?

17 Temmuz 2009 Cuma

Savaşlar Çağı...

İsrail, nükleer denizaltısından sonra iki de savaş gemisini (Mısır desteğiyle) Kızıldeniz'e çıkarmış durumda.Bazı kaynaklara göre ise Suudi Arabistan, hava sahasını İsrail jetlerine açarak olası bir İran harekatı durumunda Yahudi Devleti'ne desteğini sunacak. Ortadoğu'daki Şii-Sünni nüfuz çatışması bu yardımın sebebi olsa gerek. İran'ın ezeli düşmanı ABD'nin Başkan Yardımcısı Joe Biden da, "İsrail, İran'a saldırırsa yolunda durmayız." diyerek gelecek günler hakkında bize tahminde bulunma şansını sağladı.Peki ne oldu da, barış için İran'a dahi elini açan Obama'nın umut verici diyalog çağrılarından bugünlere gelindi? Küresel bir alt üst oluş döneminin taze başkanı , gerçek güç dengesini görmüş olabilir.

Kriz bölgelerinin çoğu İslam toplumlarının yaşadıkları coğrafyada bulunuyor, tesadüf değil elbette. "Büyük Oyun" , aynı inancı paylaştığımız insanlar üzerinde oynanıyorsa bu stratejinin arka planını nasıl bir zihniyet belirlemekte? Saldırgan tarafları savaşa teşvik eden sebepleri: İran'ın mevcut yönetimini değiştirmek, nükleer silahları geliştirmesini durdurmak, terör örgütlerine destek vermesini engellemek diye sıralayabiliriz. Nükleer güce de sahip bulunan İran, bu kanlı plana katılmak zorunda bırakıldığında Sovyetler Birliği'nin dağılışından beri yaşanacak olan en büyük savaşa şahit olabiliriz.

Yaşananları arka arkaya koyarsanız görünen büyük resimde şunlar öne çıkıyor: Hristiyan ve Yahudi nüfusa sahip devlet ya da devletçikler, İslam coğrafyasını savaşlarla, iç çatışmalarla yeniden şekillendiriyorlar. Tüketim ekonomisinin yarattığı küresel kriz, emperyalizmi sahte düşmanlar yaratarak kendi içlerinde dağılmaya engel olmak gibi bir yola sevk ediyor. Kirlenen çevre ile küresel ısınmanın artması, tükenen temiz su ve gıda kaynakları, bilgi toplumundan uzak yaşayan milyarlarca kişiyi kendi sebep olmadıkları bu durumun kurbanları arasına eklemekte. Yakın zaman zarfında yukarıda sayılan unsurlar yeryüzünün geleceğini fazlasıyla tehdit edecek. Görünen o ki kadim dinlerin mensupları, dinsel fanatizm sebebiyle ittifak etmekten ziyade birbirlerinden nefret etmeyi tercih ederlerse inançlarının gereği olan kıyamet fikrini kendi elleriyle hayata geçirecekler.

23 Haziran 2009 Salı

Irak'ın Geleceği...

Ortadoğu'da karışıklık zaten had safhadaydı şimdi buna İran'ı da ekleyebiliriz. Ancak yazı konumuz Irak. Geçen hafta Kerkük'te, Türkmen kasabası Tuzhurmatu'da bombalı intihar eylemi sonucu 72 kişi öldü. Türkiye için acilen istikrara kavuşması gereken bölge kesinlikle burası. Sebepler arasında PKK'nın o karışıklıktan faydalanıp yaşam alanı bulması, Özerk Kürt Yönetimi'nin bağımsızlaşma yolundaki ısrarlı adımları, ABD'nin işgalle birlikte Irak'ı üs bölgesi olarak kullanması, giderek açığa çıkan Şii-Sünni,Arap-Kürt-Türkmen bölünmesi ve buna bağlı olarak büyüyen iç savaş tehlikesi, İran'ın artan etkisi sayılabilir.

Güçlerin Statüsü Anlaşması sonucu ABD 2011 yılına kadar Irak'ı terkedecek . Bu çekilmenin doğal sonucu olarak artan güvenlik açığı dış müdahalelere daha uygun bir ortam sağlayacak ülkede. Bereketli hilalin talihsiz halkı Saddam Hüseyin dönemini de aşan katliamlarla karşı karşıya kalabilir. Milyonlarca ölü, mülteci, yaralı ve sakat, ailesiz çocuklar ile zaten mahvolmuş bir ülke portresi çiziyor. O kadar çok bilinmez arasında Irak patlayacak bir bomba durumunda.

Dış politikamız 11 Eylül sonrası meydana çıkan GOP'un karşısında fazla varlık gösteremediyse de TBMM'de 1 Mart tezkeresine red cevabı bizi gireceğimiz bataklıktan korudu. Bu süre zarfında kırmızı çizgilerimiz: Irak'ın bölünmesini engellemek, Türkmenlere karşı düşmanca davranışları önlemek, ABD'nin bir an önce ülkeyi terketmesini sağlamak olarak özetlenebilir. Her ne kadar ekonomik ilişkiler kurulup geliştirilse bile ilerde parçalanmış bir Irak'la karşı karşıya kalabiliriz. Ülkeyi bir arada tutmak amacıyla eski düşmanlarını yeni bir düşman olarak gösterip tekrar İran'a saldırtabilirler. Küresel güçlerin şapkasından daha ne kanlı tavşanlar çıkacak kimbilir?

21 Haziran 2009 Pazar

İran'ın Yönü Nereye Yakın?

Ortadoğu'yu yeniden biçimlendirme çabaları ABD başkanı Obama'nın seçilmesiyle hız kazandı. Değişen bir şey yok bu politikalarda, GOP yeni başkanın güler yüzüyle kaldığı yerden devam ediyor. Önce Irak ve Afganistan 2009 yılıyla birlikte Pakistan,İran... Aradaki temel fark Irak ve Afganistan doğrudan ABD işgaline uğradı. Pakistan ve İran ise yerel güçlerin iktidar kavgası sebebiyle için için kanayan bir iç savaş yaşıyorlar. İnsan sormadan edemiyor sıra ne zaman bize gelecek diye?

İran bu konuda özel bir yer taşıyor. Bize bu kadar yakın ama yeterince tanımadığımız bir yapı söz konusu. 1979 İslam Devrimi'nden bu yana molla düzeninin kurduğu organlarla yönetiliyor. Sistemin başında dini lider -Ali Hamaney- var. Onun dışında Anayasayı Koruma Kurulu, Düzenin Yararını Teşhis Kurulu, Uzmanlar Meclisi, Halk Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı makamları var. Genelde İran'a özgü hiyerarşik organlar mevcut. Bu arada Devrim Muhafızları ve Besiçler iktidarın sivil silahlı gücü. Tüm hafta boyunca süren ölüm ve yaralanma haberlerinin kaynağı aslında bu iki güç. Halk bu iktidar çatışmasının arasına sıkışmış durumda. Musavi taraftarları Devrim'i korumaya devam etme yanlısı, onların sadece istediği çalınan oylar sebeiyle seçimlerin tekrar edilmesi. Ahmedinejad ise Hamaney'in desteğini arkasına almış, Rafsancani'nin ve diğer muhaliflerinin karşısına çıkmış durumda. Hatemi ve Musavi düzenin Humeyni'nin kurduğu biçimde evrilmesi taraftarı bana kalırsa. Ortada molla rejimine karşı herhangi bir isyan yok . Düşlediğimiz özgür ve bağımsız İran hala uzak bir hayal. Düşen petrol fiyatları sonucu ekonomik zayıflama, nükleer silah edinmek yönündeki ısrar, Ortadoğu'da ABD karşısına dikilen yegane güç olma arzusu, halihazırdaki yönetimin gösterileri şiddet yoluyla bastırma güdüsünün arka planını hazırlıyor. İçerde zayıf bir İran attığı tüm adımlarda Batı'nın kendisini daha da kıstırmasıyla karşı karşıya kalacak. Muhalefet bu seçimlerden daha da güçlenerek çıktı. Ahmedinejad seçim öncesine göre daha tartışmalı durumda. Hamaney ve Ahmedinejad zor günler yaşayacak bana kalırsa.

Unutmadan sorayım sırada hangi ülke var? Türkiye ya da Suriye...Dikkat etmemiz lazım.

16 Haziran 2009 Salı

İran'ın Seçimi 2...

Hükümete karşı psikolojik harekat hazırlıkları Genelkurmay tarafından yalanlanmazken gözümüzü yurtdışına çevirelim, durum şu: İran seçimler sonrası iyice karışmış görünüyor. Dün 8 kişi gösterilerde öldürüldü. Dini iktidar, ülke içinde siyasi muhaliflerini artık silahla susturmaya çalışıyor. Baskı altındaki halk oyların çalınmasına karşı isyan halinde. Seçim sonuçları bu basıncın daha da artmasına sebep oldu.

Afganistan, Pakistan, Irak şimdi de İran. Ortadoğu halklarını GOP'un kurbanları olarak adlandırmak mümkün. Obama bu kanlı elin kadife eldiveni durumunda. Bölgede kışkırtılmak istenen kardeş kavgası , İran'ın nükleer güce sahip olmasını istemeyen ABD-İsrail ittifakının işine yarar. İran Ortadoğu'nun yükselen gücü. Sünni Arap Devletleri'nin acizliği Ahmedinejad liderliğindeki ülkeyi bölgede önemli bir aktör yapmış durumda. Irak'ta Şii Güçler, Lübnan'da Hizbullah, Filistin'de biraz Hamas bu gücün yerel ortakları.

Ekonomik açıdan zayıf bir İran var, bu gerçek. Halk dini iktidardan memnun değil. Fakirlerin çoğunlukla oy verdiği Ahmedinejad seçime hile karıştırıyorsa Musavi gerçek halk önderi olabilir. Ekonomik durumu iyi hale getiren kim olursa seçimlerin gerçek galibi o olacak. Son söz:İran'ı iyi günler beklemiyor.

12 Haziran 2009 Cuma

İran'ın Seçimi...

Fazla tanımadığımız bir ülkede,İran'da bugün cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılıyor.4 aday arasından Ahmedinecad ve Musavi başkanlığa yakın isimler. Musavi 1988 yılına kadar ülkede başbakanlık yapmış, bana kalırsa Ahmedinecad'a göre daha saygın bir isim . Ancak Ahmedinecad bir dönem daha başkanlığı alırsa şaşırmamak gerekir derim. İslam Devrimi'nden beri İran, Dünya'ya din kisveli bir duvar ördü. Yasaklar ve baskılarla geçen onca yılın ardından dışa kapalı olmanın getirdiği çürümüşlük, fakirleşme, kendisinden farklı olana karşı duyulan merakla karışık değişim isteği hızla arttı.Her şeye rağmen İran Ortadoğu'da etkisi fazlasıyla hissedilen bir ülke.

Dış ilişkiler açısından bakarsak Obama'nın başkanlık dönemi diyalog özlemiyle başladı. Dünya'nın geri kalanıyla barışmak isteyen ABD aslında kazanamayacağı küresel savaşın zararlarını azaltmak amacında.İsrail ise nükleer güç sahibi, düşman bir ülkenin varlığından iyiden iyiye rahatsız. Bir tarafa ABD-AB-İsrail kanadını koyarsak diğer tarafta İran-Rusya-Çin bloku durmakta. Geleceğin çok kutuplu dünyasından öte ABD yanlısı ya da ABD muhalifi ülkeler olarak okunabilir yeryüzünün yeni politik düzeni.İran neyi seçerse seçsin değişim kapısına gelmiş dayanmış durumda. Rafsancani,Devrim Muhafızları, Besiçler, Ahmedinecadlar ya da diğer isimler... son kullanma tarihi geçmiş ürün durumundalar. Burada en önemli konu mollaların elinde bulunan ekonomik gücün halkın refahına yönelik olarak nasıl kullanılacağı? Değişim yanlıları varolan pastayı ihtiyaç halindeki kitlelere adil bir biçimde nasıl dağıtabilir? Mevcut siyasi sistem çürümüş olarak duruyor ya da Devrim evriliyor diyebiliriz, ama hangi yöne? Önümüzde kanlı bir Pakistan-Irak ya da Afganistan örneği dururken Türkiye olarak bu seçimler bizim için önemli sonuçlar doğurmaz mı? Sorular sorunlara yönelik çözümleri de içinde barındırmalı...