29 Mayıs 2009 Cuma

Özal Tayyip'e Ne Bıraktı.

Herkes yaşanan Dünya bunalımı hakkında fetva veriyor.Ben de kendi bilgim kadar sizlere birşeyler anlatmaya çalışacağım. Normal zamanda zenginlerin durumu iyidir.Ancak üst gelir grubunun harcamaları 2008 kriziyle de azalmadı ya da çok az etkilendi denilebilir.Yoksul kesimler ise ekonomik daralmanın getirdiği iş ve üretim kayıplarını derin bir şekilde yaşıyorlar. Bu olumsuz etki gitgide artmakta. R.T.E'nin bizi teğet geçecek dediği kriz milyonlarca insanı delip geçiyor.

Bu zihniyetin ağababası Özal idi. 80'lerde başlanan liberal hamleler kamunun payını ekonomide azaltıp özel sektörü ihya ederek Türkiye'yi çarpık bir gelişme sürecine soktu.Siyaset ise aynı hızda serbestleşemedi. Askeri vesayet asgari demokrasiyi getirdi günbegün. Aslında 80 Darbe Anayasa'sını değiştirememek özel sektöre deli gömleği giydirmekle eşdeğer.Beylerin anayasa değişikliği denilince akıllarına gelen ise Cumhurbaşkanı'nın görev süresini uzatmak, türban ya da YÖK hakkında kendi lehlerine olan düzenlemeler oldu.Kalkıp da kimse devlet ürettiğini zarar ederek satıyor, ekonomiyi bilmiyor tezini savunmasın iyi yönetilen kurumlar kar edebiliyor.Bu arada halkın yıllarca tasarruf ederek oluşturduğu devasa yatırımlar 2-3 senelik karları karşılığında elden çıkarılıyor.O kuruluşların verimsiz yatırımlarının sorumlusu siyasiler değil mi? Dün özelleştirme yapan zihniyet bugün toprak satıyor. Hayatlarını kar etme gayesine adamış düzenbazlar zor zamanlarda halkın varlıklarını enflasyon ya da salma tarzı vergi düzenlemeleriyle yağmalıyorlar. Zengin daha zengin oluyor fakirse daha da fakir. Kriz denilen şey aslında bu değil mi?

Adaletimin Terazisi Bozuk...

Münevver Karabulut cinayetinde 3 aya yaklaşılıyor, polis hala somut bir sonuca ulaşamadı.Bu cinayetle ilgili Adli Tıp raporu geçtiğimiz gün yayımlandı.Katil kişi veya kişiler nasıl bir öldürme saikiyle hareket etmişler akıl alır gibi değil.Gencecik bir insanı canice hislerle öldüren insan kılığındaki canavarları yakalamak polisin boynunun borcu artık.

Daha derinde duran problem ise toplumda yaygınlaşan şiddet.Ekonomik krizler aile hayatında da şiddeti tırmandırmakta.Suç işlemek istisnai bir eylem olması gerekirken işlenen cürümlerin cezasız kalması ya da gizli-açık desteklenmesi,bireye bu yönde dayatılan baskı, kitle iletişim araçlarında abartılarak yahut gereken önem verilmeden sunulan haberler,görüntüler... bizi bu tehlikeli sarmala gitgide itiyor.Savaşların bittiği, insan öldürmenin en büyük suç olduğu bir dünya için kendi içimizdeki ilkel gücü açığa çıkarıp, törpülemeliyiz.Çünkü yaşamak en yüce değer.İnsanoğlunun yeryüzünde varolduğu günden bu yana inen tüm dinler, koyulan yasaklar hep içindeki kötülüğe engel olmak amaçlı değil mi? Özünde insan hakları, bilinçli bir şekilde kendi varoluşuna sahip çıkabilmenin göstergesi.Son söz bu yol ise hayatı ve insanları sevmekten geçiyor.

28 Mayıs 2009 Perşembe

Bana Ne Yalan Söyleyeceksiniz?

Hükümet aylardır geciktirdiği IMF ile destek anlaşmasını imzalamayacak gibi görünüyor. Beklenen ekonomik paket kendi kaynaklarımız ve elde edilebilecek yabancı kaynaklarla finanse edilecek. Bu kadar süre beklenmesinin sebebi ne olsa gerek? İşsizlik çığ gibi artmış,yoksul ve umutsuz kitleler her geçen gün zorlaşan şartlarda yaşam kavgası veriyor. Başbakana göre bizi teğet geçecek olan kriz Dünya'da dibe vurmadan ülkemizde herhangi bir olumlu gelişme olacağına inanmıyorum. Krueger gibi ekonomistler en zor zamanın atlatıldığını ama ihracata dayalı büyümenin de tarihe kavuştuğunu iddia ediyorlar. Talebi canlandırmak için azdırılan kamu harcamaları enflasyonu da tetikleyecek. Gelişmekte olan ekonomilerin üretim-talep sancıları kriz dip noktayı bulsa da devam edebilir. Sınırlı miktarda olan kaynaklarımızı yatırıma,tasarrufa ayırmayıp ithal tüketim mallarına harcadığımız için iç ve dış borcumuz yüksek.Dalgalı olan döviz kuru ithalatın dolayısıyla cari açığın artması sonucu yeni rekorları deneyebilir. Bunların yanında ufuktaki en büyük tehlike siyasette beklenen istikrarsızlık.

Yoksulluğun Sebebi...

Şişli, Vefa Poyraz cad. oturan bir yakınımdan Şişli Belediyesi 2009-2010 yılları için 2.141.00 TL. yol iştirak payı talep etti. Geçen sene ödediğimiz tüm rakkam 400 TL.'den fazla değilken.Artık Türkiye, devlet eliyle yapılan soygunların yasalarla kanuni hale getirildiği bir ülke olmuş.Merkezi iktidar Belediyeler Yasası ya da torba yasalar vasıtasıyla yasadışı kazançtan alamadığı vergiyi kanunlara saygılı vatandaştan haksızca istiyor. Üstelik mahkemeye dava açmak için ödenecek harç tutarı 1.000 TL den fazla. Hak arama yolları devlet gücüyle fakir insana kapalı. Bir siyasi oluşum varoluş sebebi olan halka zulmediyorsa, bu yapının çivisi çıkmıştır arkadaş. Haksızlığa kim dur diyecekse geleceğin iktidarı o olacak. Suçlu kim dersek, suçlu biziz. Kendimiz gibi hırsız ve arsız siyasetçileri seçip başıma getirdiğimiz için.

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Akıllı Tabut...

Bursa Devlet Hastanesi'nde çıkan yangın sonucu yoğun bakım servisinde bulunan 8 hasta öldü. Haberlere bakılırsa hastane 2004 yılında böyle bir olay daha yaşamış. Akıllı hastane diye adlandırılan sağlık merkezinin acil çıkış kapıları ise alevler yayılırken kilitli tutuluyor.Aynı ihmal yüzünden geçen hafta Sakarya'da SHÇEK bağlı yurtta 2 genç kız hayatını kaybetti.

Konunun can alıcı noktası insan hayatının gitgide önemsizleştirilmesi.Özellikle kamu kurumlarında yangına, depreme veya başka bir afete karşı alınan tedbirler göstermelik.Yangın veya deprem konusunda aynı umursamazlık özel kuruluşlarda da var.Peki, hangimiz herhangi bir trafik kazasında ilkyardımda bulunacak donanıma sahip? İnsan malzemesi aynı olduğu için bu topraktan bu kadar çömlek çıkıyor... Doğuştan sahip olduğumuz haklar veya canlıya değer vermek gibi konular bizde bir lüks gibi algılanıyor. Mutlu ve refah içinde yaşamaya dönük her eylem cezalandırılıyor bu ülkede.Bizler de oturduğumuz yerden hiçbir şey yapmadan ahkam kesiyoruz.

Çaresizliğin dip noktasını ekonomik ve toplumsal krizle bulduk daha ötesinde ise karşılığını hayatımızla ödeyeceğimiz facialar olacak.

26 Mayıs 2009 Salı

PARANIN DİNİ OLUR.

Azeri asıllı işadamı olan Telman İsmailov 1.5 milyar dolara mal olan otelinin açılışını geçen hafta yaptı. Dünyaca ünlü sanatçıların katıldığı organizasyon kimbilir kaça mal olmuştur? Üstelik işadamının Türkiye'de 5 oteli daha bulunuyor. Türk vatandaşlarının yurtdışındaki bankalarda 200 milyar doları bulunduğu gerçeği ortadayken bu durum gayet normal. Liberalim, liberalsin, liberaliz elhamdüllillah. Kriz geliyorum derken böyle bir eşitsizlikle kendini var etti. Dünya çapında açlık, hastalık, savaş ya da binbir türlü melanetle uğraşan kabaca 2 milyar insan var. Ama beylerimiz küreselleşme sayesinde milyar dolara futbol kulübü veya malikane aldılar. Tabii adama tek başına yedirmezler;kamu kesimine -susmaları için- bu refahı rüşvetle üleştirdiler. Aslında paylaşılan Dünya üzerindeki halkların alınteri, varlıkları, çocuklarımızın geleceği idi.Günden güne fakirleştik bu vahşi kapitalist politikalarla.Ürettiğini adilce paylaşan, sağlık ve eğitim hizmetlerini ücretsiz aynı zamanda kaliteli bir biçimde alan, insan gibi yaşamanın suç olmadığı bir ülkeyi tüm kalbimle arzuluyorum. Bunun için sol siyasetin yeniden talep edilmesini hayati buluyorum.

SOL BÖREĞİ...

İÇİNDEKİLER: 250 GR. DENİZ BAYKAL,BİR TUTAM ERDAL İNÖNÜ RUHU, VARSA ECEVİT MAVİSİ, KALDIYSA TSK, BULUNDUĞU TAKDİRDE ÖRGÜTSEL DÖKÜMAN VE GANDİ KEMAL.

YAPILIŞI: MUSTAFA SARIGÜL'ÜN FAZLASIYLA YAĞLI FİKİRLERİ TEPSİYE YAYILIR, TABAN YUFKA YAPILIP AÇILIRKEN ÜSTÜNE RAHŞAN TOZU GEZDİRİLİR. ANTİ TAYYİP OTU MİLLET ACINDAN ÖLÜRKEN FIRINA VERİLİR, BU SAYEDE İANE USÜLÜ SOL KIVAMA GETİRİLİR. AMERİKAN SALATASI USUL USUL ÜST TARAFA YEDİRİLİP SICAK SICAK MİLLETE SUNULUR. BU MİLLET BUNU DA YERSE AFİYET OLSUN.

BUGÜNKÜ MENÜ:
CANAN ARITMAN SALATASI
ANTALYA KÖFTEHORU
MUSTAFA ÖZYÜREK OTURTMASI
TATLI NİYETİNE HERKEŞ BAYRAM TATLISI.

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Yoksulum Yoksulsun Yoksul...

En son söyleyeceğim sözü en önce söyleyeyim;AKP'ye oy veren yoksul kesimler her geçen gün daha fazla yoksullaşacaklar, bu kesin. Küresel kriz hükümete bahane oldu, yoksa 2007 yılından itibaren sanayi küçülmeye başlamıştı. Kendi düşen ağlamaz. Yokluğun azdırdığı insanlar yağmacılığa girişir,en iddiasız mahalli küme maçlarında bile olayların çıkmasını işsizliğin ya da zor yaşam koşullarının ezdiği insanların patlaması olarak nitelendirebiliriz.

Dünya çapında krize sebep olan liberalizm daha ne kadar ülkemizi gelişmiş ülkelerce sömürmek için üretilen ideolojik kılıf vazifesini görecek? Sağ ekonomik politikalar savaşlar, göçler, çevresel felaketlerle Dünya'mızı mahvetti. AKP bu liberalizmin sırtını dine dayayan en yoz şeklini uyguluyor, gitti ANAP geldi Tayyip.Dilencilik tüm toplumda geçer akçe oldu son 7 senedir. Bu yozluğun en önemli sebebi biziz, çünkü her geçen gün yoksullaşan bizleriz.

İnsanlar umutlarını kaybetmeden Türkiye çözüm için elele hareket etmelidir. Sorunların iktidarın becerisine güvenerek çözülmesini beklemek aymazlık olur.Ülkemizde muhalefet sorunu işte bu noktada hayati önem arz etmekte. Son söz:Benim yoksul ve cahil halkım çaresizliğinden başına gene çorap ördü.

22 Mayıs 2009 Cuma

Yobazlığın Yalnızlığında...

Suriye sınırının mayından temizlenip tarıma açılması için yasa tasarısı iki haftadır Meclis'te madde madde oylanıyor. Hem iktidardan bazı milletvekilleri hem de muhalefet direnç gösteriyor bu yasaya karşı. Yapılacak olan ihale ile mayınlı araziyi temizleyen şirket bu arazide 44 sene boyunca organik tarım yapacak. İhalenin bedeli belli değil çünkü rakkam gizli,sadece kazanacak firmanın İsrail'li olduğu söyleniyor.Türk Silahlı Kuvvetleri bu mayın temizleme işinden anlamaz mı? Mayınsız arazi niye topraksız köylümüze verilmez? Türkiye'de bu işi yapacak bir Allah'ın kulu yok mu?

GAP'ta önemli miktarda toprağın Musevi kökenli insanlara satıldığı iddia ediliyor.Türkiye'nin en güzel yerlerini de yabancıya satmalar son 7 senedir artarak sürmekte.Ülkemiz çok güzel pazarlanıyor, ne dersiniz? Başka ülkeler bize şube açma iznini zor verirken bizden bankaları rahatlıkla satın alabiliyorlar. Milliyetçiliğin dar kafalılığına düşebilirim beni bağışlayın! Benlik bilinci olmayan insanlar kul olmaya, bağımsızlık bilinci olmayan toplumlar ise yok olmaya mahkum.Büyük laflardan öte,kimse kimliğini inkar etmesin derim:Ben Kürdüm diyen olsun ben Türküm diyen de. Demokratik haklar ve bağımsızlığımıza halel getirmeyelim yeter. Meclis'te yalnız DTP'liler mi PKK taraftarı yoksa DTP'liler kadar kimliğine ve ülkesine sahip çıkmayanlar mı, merak ediyorum.Aydınlarımız hür düşünceyi yattıkları yerden dile getiriyorlar, biz yarı okumuşlar ise pireyi deve yapmakla düşüncelerimizi sloganlaştırıyoruz.Olgulara nesnel bakabilmek bu kadar zor olmamalı. Bizleri kavga ettiren birileri ise halimize gülüyorlar. İleriki günlerde halk adına daha fazla yokluk ve baskı ile karşılacağımızı tahmin ediyorum.

21 Mayıs 2009 Perşembe

Julio Iglesias.

İlgili aramalar: nostalji - julio iglesias -  julio -  iglesias

Nereden Nereye...

Kayıp trilyon Davası sonucu hapse girecek olan Erbakan'ı kalıcı rahatsızlığından dolayı affetti Cumhurbaşkanı Gül. Ergenekon Davası'ndan içerde tutuklu bulunan Okkır ise sapasağlam girdiği hapishaneden yarı ölü olarak ayrıldı ve hastanede öldü. 14 yaşındaki bir kıza cinsel tacizde bulunan Hüseyin Üzmez düzmece bir Adli Tıp raporuyla serbest bırakıldı ama Güldünya gibi niceleri hastanede polis koruması altında öldürüldü.İğdiş edilmiş yaşamlar, iğfal edilmiş hukuku ve hakları getiriyor. Din diye dayatılan yalanları, İslamiyet diye halka sunulan 1000 senelik töreleri görünce insana özel ve asla sorgulanmaması gereken vicdan özgürlüğünün AKP iktidarında daha da tehdit altında olduğunu gördük. Çürüyoruz dostlarım her açıdan. Orta sınıf çöktükçe değer yargılarımız tükeniyor, insanlığımızı yitiriyoruz.Onurunu parayla satan insanların yaşadığı bir toplum haline geliyoruz gitgide.İnsanları şartlar ortaya çıkarır, ben Abdullah Gül'e ya da Tayyip Erdoğan'a kızmıyorum onlar şartların bir sonucu tıpkı Kenan Evren ya da Turgut Özal gibi. Ben onları seçen, yolsuzluklarına haksızlıklarına ses çıkarmadan duran kendi insanıma kızıyorum. Yoksa Baykal ya da Bahçeli onlardan farklı değiller sadece sömürdükleri değerler farklı. Biz Mustafa Kemal'le 1 padişah gönderdik geriye 550 tane daha getirdik. Halk demokrasisi değil bu seçkinler demokrasisi bence.Kendi insanıma insan muamelesi yapmadık ama bize ait olmayanı başımızın üstünde tuttuk. Aşağılık kompleksi bu olsa gerek.

Abdullah Gül'le başladım yazı beni buraya kadar getirdi, son söz okuyanlara -varsa tabii- Dünya ekonomisi 100 senedir yaşanmamış bir krizi yaşıyor bunun bir karşılığı olacak üstyapıda. Bizim ekonomimiz ise içinden bir türlü çıkamadığı krizin faturasını halka ödetmeye devam ediyor. DTP milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırmak ya da Kürt Sorunu'na çözüm aramak bahane olmaktan öteye gitmiyor. Halk yoksul, ezik ve çaresiz. Aydınlarımız ise genel olarak kişiliksiz ve bana dokunmayan yılan bin yaşasın derdinde. Bu gidişle maalesef faşizm bizi bu çıkmazdan alıp Kurt kapanına koyacak.

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Tanju Okan...

İlgili aramalar: nostalji - öyle sarhoş olsam ki -  tanju -  okan -  nosttan

Kendine İnanmak...

Günler hızla geçiyor akıp giden yıldızlar gibi. Bizden önce yaşayan insanların aklının alamayacağı gelişmeleri son 20 senede yaşadık daha da yaşayacağımız gözüküyor.Bu gelişmeleri anlayıp anlamlandırıncaya kadar daha bilinmeyen nice yenilikler hayatımızı bambaşka yönlerden kıskaca alıp değiştirecekler. Dünya'ya kalıcı izler bırakan çağını aşmış sanatçılar, bilim adamları ya da siyasetçiler zamana karşı direnirken bizler bu çabanın neresindeyiz? Bu macerada varoluşumuzun anlamı nedir? Ben kendimi bildim bileli bu soruları sorar,cevabını ararım.Ölümden öte yeni bir köyün olacağına inanmak gibi bir cevap yatıyor sorunun içinde.Asla umudunu yitirmemek, altın bir çağın geleceğine inanmak, kendi içindeki o bakışı güçlendirmek ve doğru bildiği yolda durmaksızın yürümek dostlarım. Yaşarken ölenlerden olmak istemiyorsak ne istediğimizi bilelim, yaşam kısacıkken varoluşu anlamlı kılmak önemli.Modern hayatın ruhu mahveden yalnızlığına, yabancılığına, acımasızlığına ve maddiyatçılığına elimizden geldiğince direnelim.

18 Mayıs 2009 Pazartesi

Yaşarken Yaşatanlara...

Onları ilkokul öğretmenim aracılığıyla tanıdım. Bizleri evlatlarından ayırmazdı Gülşen Öğretmen, hepimizi birer çiçek gibi severdi hatırladığım tüm güzelliğiyle o. Zannetmiyorum diğerleri de farklı olsun öğretmenimden. Ülkelerinin, halkının kalkınmasını çağdaşlığa ulaşmasını isterlerdi tüm yürekleriyle. Atatürkçü idiler herşeyden önce...Vatan sevgisi, onur duygusu, bilimsel düşünce tabii ki tüm yürekleriyle insan sevgisi vardı cumhuriyet kadınlarında. Yaşamlarına devletin ağır baskısı tüm ağırlığıyla sinmişti ama bizleri sevmekten hiçbir şey alıkoymazdı ben bir tek ona inanırım. Kula kulluk etmemeyi,hayatta dik durabilmeyi, adam olabilmeyi mayamıza onlar koydular. Ne yazık adam gibi adam kalmadığı şu günlerde ne kadar önemli birşeyden konuştuğumun farkında mısınız, en azından ben farkındayım:
Türkan Saylan öldü. Yaptıklarıyla tanınan ve yaşarken yaşatan bir insan oldu o. Çok savaştı hastalıklarla, illetlerle, yobazlarla... Savaşmak onun barış dolu doğasını taçlandırdı.Tanımadığım bir insan hakkında ilk defa bu kadar berrak,samimi bir şekilde yazıyorum.Türkan Saylan ömrü boyunca vücudumuzu cüzzamdan kurtarmaya çalıştı Çabası daha aydın insanların yaşadığı mutlu,zengin bir Türkiye için idi...Başarılı olup olmadığını zaman gösterecek.Son sözüm: Ya kirlenmiş ilişkilerin cüzzamlı ruhunu kim çıkartıp atacak içimizden.

15 Mayıs 2009 Cuma

Aynen Devam...

Ajda Pekkan'la...

Yaşananlar Yaşanacakların Teminatıdır...

Altınşehir'de halkın ayaklanmasını seyrettik. Ümraniye yıkımları esnasında yaşananlardan bir farkı yoktu dünkü olayların. Bundan sonra devlet ile halkın her karşılaşmasında benzer çatışmaları göreceğimizi sanıyorum. Halkı devlete itaat etmesi gereken bir unsur olarak görürseniz olacağı budur. İnsanlar bu devletin sahibi ve banisidir bence. Vergi veren, askere giden, ekonomik krizlere göğüs geren bu millettir. Belediye başkanları ile seçmenlerin karşılıklı seçim rüşvetleri sonucu oluşan kaçak yapılar sebep değil sonuçtur. Rant sağlamayı ekonomik hayatın tek geçim yolu olarak sağlarsanız rantı kesilince halk ayağa kalkar. Siz değil misiniz bu insanlara köşe dönmeciliği, rüşvetle iş gördürmeyi,yalan söyleyerek çıkar sağlamayı öğreten, işte eserinizle gurur duyun. Halkı cahil, yoksul,çaresiz ve öfkeli olarak sokaklara dökersiniz.

Sınıf atlamak meslek sahibi olmakla, üretmekle, iyi eğitim alıp toplumsal refaha eşit olarak katılmakla sağlanır gelişmiş ülkelerde. Gecekondu ekonomisi -ahlaki yozlaşmayla beraber- modern olması gereken şehir hayatına aşiret değerlerini hoyratça getirir koyar.Artık sanat eserleri , bilimsel icatlar parayla ölçülür ve insanın maddeleşmesi onu emeğine yabancılaştırır. Sonuç : Ümitsiz kitleler refah içinde olanlara ya da devlete olanca gücüyle kin duyar,saldırır, yağmalar.

Ekonomik krizin yumuşadığı günlerdeyiz ama yolumuz uzun. Ben bu krizin tıpkı Dünya'mız gibi toplumumuzu da yeniden şekillendireceğine inanıyorum.Üretimden doğan pastayı eşit bir şekilde paylaşmalıyız yoksa hayatımız kendi insanımız tarafında çekilmez hale getirilir. Tüm yaşanan ve yaşanacak olanlar solun ülkemizde canlanmasına neden olursa sevinirim.

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Anlasana...

İlgili aramalar: nostalji - İlhan İrem - anlasana -  klip -  muzik -  ilhan -  irem -  anlasana

Kürtlerle Dans...

Murat Karayılan'ın röportajı ve Abdullah Gül'ün İran ziyareti esnasında söyledikleri hatırlanıp son gelişmeler biraraya getirilince ortaya çıkan sonuç şu:Güneydoğu'da ABD destekli yeni bir plan gündemde. Taşeron dış politika uygulamalarının mimarı AKP hükümeti bu konuda öncüllerini de geçti. Kendi halkımıza insan gibi davranmanın yolu Washington'dan geçmiyor ki.Daha fazla demokrasi, insan hakları, özgürlük ve birarada yaşama niyetinden geçiyor.
Ben bu hükümetin sonu gelmeyen açılımlarından artık bıktım. Güçleri yetmedikleri işlere giriyor sonra da tıkanıp kalıyorlar. İçerde sıkıştıkça dışarıya kaçıyorlar, Sözde Ergenekon Davası'nı kamuoyuna yutturuyorlar.Dış politikayı bilmiyorlar gerçek bu.Dünya'dan hala haberleri yok bunların bence. İmam kafasıyla hareket ettikleri sürece ülkemizin başını daha fazla derde sokacaklar ne yazık ki. Dünya'ya açık vizyonları, görgüleri ya da davranış biçimleri yok ki. Arap Vahhabiliği'nin Türkiye'de yeşillenmiş temsilcileri bunlar. AKP iktidarından öncesi ekonomik krizin çökerttiği toplumsal doku bu iktidar süresince çürüdü, artık pislikten kokuyoruz. AKP'ye oy vermiş halk kitleleri en fazla bu partinin gadrine uğrayacak, bu o kadar açık ki.Dilenciliğe giden yol onurunu kaybetmekten geçiyor ve biz ne zamandır onurumuzla oynayanlarla saf tutuyoruz.

12 Mayıs 2009 Salı

Hayat ve Çocuklar...

Resmi bayramların da güzel yanları vardır kuşkusuz, çocukların başbakan, cumhurbaşkanı olması gibi...Hani kazık kadar adamların yapamadıklarını o küçücük yürekleriyle, tertemiz beyinleriyle yaparlar ben buna inanırım. Adam olacak çocuk derler ya, o çocuklar büyüdükleri zaman olgun insan olamıyorlar . Çocuk ve genç yetiştirme koşulları çok zorlaştı Türkiye'de. Ben kendi kendimi adam edebilmek için hala uğraşıyorum ne çok eksiğim varmış. Durmaksızın süren bir yarış benimkisi ölene kadar bitmeyecek. Yepyeni fikirler üretme , yaratıcılık, kalıpları kırmak, bilinmeyene hiç denenmemiş yollardan gitmek, entellektüel cesaret, ben olma yolunda emek vermek... çok şey mi istiyorum çocuklarımızdan?

Anne-baba olmanın sorumlulukları arasında en önemli husus kendileri olmak kanımca. Evde yerine oturmuş roller mutlu bireylerin en güzel hayat karnesi. Kendi kendine yeten değerli insanlar mutlu yaşanmış çocuklukla içiçe...İlerde aile sahibi olursam içgüdülerini yaşamış bir birey gibi baba olmak isterim. Hayatı bayram yerine çevirmek çabası değil de bir tutam sevgi ile dopdolu, özgüven sahibi kişiliklerin hayatla dansı demek derim ben buna işte.

Yazıma son vermek için şunları söylemem elzem oldu: Bölük pörçük yazıyorum, imla kuralları yok, düzyazı ile haşır neşir olmamışım ne zamandır... Sadece aklıma, yüreğime ve kişiliğime güveniyorum. Gün gelir yazılarımı okuyan birileri olur.

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Doğu...

Ülkemizde yıllardır yaşanan en büyük sorun Kürt Sorunu değil mi sizce? Bence öyle... Ama daha da önemlisi Doğu Sorunu diye adlandırılacak olan bir konu hiç gündemde değil. Eşsiz güzellikteki tabiatın içinde yaşanılan imkansızlıklar bize dizilerde yaşanan hayatlar kadar uzak maalesef. Bu coğrafya kadar uzağız Doğu'ya, Anadolu'ya... Şehir içine hapis kalmış , modernizm bozması hayatlarımızla kendimize de bir o kadar uzak. Niyetim edebiyat yapmak değil, Mardin'de 44 kişi katledilince hepimiz oraların ne kadar gerikalmış, töre saplantılı, terörle içiçe geçmiş yerler olduğuna iman ettik,amin . Kendi yaşam tarzımızdan o kadar eminiz ki o insanlara hep düzeltilmesi, terbiye edilmesi gereken insan-nesne arası canlılar olarak baktık. Yokluğun, açlığın kapımıza kadar gelip dayanmış olması da körleşmeye meyyal gözlerimizi açamadı, açmadı. Savaştır yaşanan 25 senedir, kardeş savaşı. Bu savaş Doğu halkının isyanı değil de nedir?Olanlara sadece terör deyip geçmek "Yemekteyiz" ile dolu benzersiz gündemimizi alt üst etmez nasılolsa. Tüm ülkenin pislik kokması bizleri korkutmaz çünkü biz abdestimizi bozmadan yalan söyler, kazık atarız birbirimize... Kente göçü önlemek Doğu'yu tümden kalkındırmaktan geçer, üstelik bu sınır bizde İstanbul il sınırı bitmeden başlıyor.

8 Mayıs 2009 Cuma

Biraz da Nostalji...

İlgili aramalar: nostalji - nil burak -  bir -  garip -  olur -  içim

Düşünemedim...

Bilmeden ne kadar yanlış sonuçlara varıyoruz. Mardin'de katliam oldu, hemen töre katliamı dedik, koruculuk dedik vs...Düşünmedik üzerinde söylediklerimizin, hayatımızda ne kadar şiddet olduğu üzerine düşünmedik. İşe gelirken kitap okuyorum,ne kadar düşünüyorum okuduklarım hakkında? "Gitgide boş insanlar haline geliyoruz" diye insanları eleştiriyorum, "Onlara ne verdim hayatım boyunca?" diye sonra düşünüyorum. Karşılık beklemeden vermesini bilirseniz yalnızlığınızla yok olmazsınız .

Yaşam, "Özgürlük nedir?" sorusuyla başlar,bu sorunun cevabını aramakla sürer, cevabı bulduğunuz zaman biter, belki de bitmez yeniden başlar. Algılamalarınız tek gerçeği oluşturmaz , sadece sizin gerçeği anlamlandırma çabanızdır. Kendinizi oluşturma süreci özeleştiri yapabilme cesaretinden geçer, yapabilene ne mutlu! İçgüdülerini yaşa insanoğlu, herşeyin doğrusu doğada var,içgüdülerini yaşarsan mutsuz olmazsın şimdiki kadar...

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Nereye Kadar Mardin nereye kadar?

Kavramlar ne kadar ayrı ama sonuçları acı biçimde benzer. Mardin... filmlere konu olacak kadar güzel Mardin...Yaşanılamayan aşkların,acıyla kavruk yüzlerin yurdu Mardin... Dile kolay, 44 kişi öldürüldü dostlarım. Özünde törenin bunalttığı, yok ettiği hayatlar bunlar. Kendine ya da çevresine kıyamayıp yaşarken ölmüşler de işin cabası . Şapkamızı önümüze koyup düşünmenin zamanı gelmedi mi? Toplum olarak çürüyoruz, yokoluyoruz. Alışkanlıklarımızın kurumsallaşmış hali töreler mahvediyor hayatımızı. Modern şehrin yalnız hayatları, yabancılaşmış ilişkileri,gelenekten kopmuş bireyler... Kırsal kesim ise şehir hayatının tam tersi, töre diye ahlaksızlığın,vahşiliğin, kahpeliğin insanı kuşatıp yok ettiği yobaz çevre. Siyasi olacak söyleyeceklerim: AKP maneviyatı öldürdü dostlarım.Paraya tapan iktidarlar insanlığımızı bitirdi. Liberal ekonomi insanın ön plana alındığı yapı ise nerede o insan? Kokuyoruz pislikten. Bu pisliğin içinde yaşadıkça, göz yumdukça temiz kalamayız. Bu söylediklerim okunur mu bilemem sevgili insanlar: Suçlu biziz, kendimiz dahil bu suçlara göz yumduğumuz için.Korkmayalım artık sıra bize geldi...

4 Mayıs 2009 Pazartesi

Cem Karaca...

1 Mayıs Sonrası Kabine Ertesi...

1 Mayıs'ı kazasız belasız atlattık, çok şükür kabine revizyonu da gerçekleşti. Parti içi dengeler gözetilerek yapılmış değişiklikler olarak addediyorum yeni atamaları. Siyasetin günlük oyalamalarından uzaklaşıp olgulara baktığımızda ise varılan sonuçlar bence şu: Ekonomisi daralan Türkiye'nin gittikçe muhafazakarlaşan sosyal dokusu hem günlük hayata hem de siyasete yansıyor İmam kılıklı bakanlar,badem bıyıklı kamu görevlileri, sakallı otobüs şoförleri,türbanlı öğretmenler ya da 112 görevlileri...Şekilci olmayın diyorlar ama bunu diyenler de şeklen yaşıyorlar hayatlarını. Adım adım çağdaşlıktan geri adım atıyoruz. Sanatçılar,bilim insanları ya da sporcular bu düzeydeki zihinsel ortamda doğal olarak başarılı olamıyorlar. Sokaktaki vatandaş hem kalıplarının arkasına hapsolmuş durumda hem de yoklukla mücadele veriyor.Adaletten eğitime, sağlıktan sosyal hayata kadar taassub içersinde yaşıyoruz,düşünüyoruz dolayısıyla çağdaş değerler üretemiyoruz. Geri kalmış olanlar için problem değil ama gençlerin aynı durumda olduğunu görmek beni üzüyor,peki ya sizleri?