Ne zamandır ekranlarda kanlı insan manzaraları seyrediyoruz.Olmadık sebeplerle canice işlenen cinayetler,çocuk kaçırmalar,kadın ve yaşlılara saldırılar artarak sürüyor.Suç işlemenin normal karşılanması, toplum temelinde meşruiyet kazanması hiçbir dönemde böylesine itibar kazanmamıştı.Daha bugün, İstanbul-Hadımköy'de 4 kişi evlerinde ölü bulundu.Travmalarını kendi hayatlarında yaşayan bireyler intihar ederlerken,dışa yansıtanlar rahatça adam öldürebiliyor.Cinnet toplumunun kıyısında gezinen düşmüş ruh gezginleri her an hayatlarımıza kolayca kast edecek potansiyeli üzerilerinde taşıyorlar.
Peki neden bu duruma düştük?Sürekli baskı altında tutulan,korkuyla sindirilmiş kişilik mezarlıkları yaşarken anlamlandıramadığı ekonomik ve sosyal değişimlerin,normların silinmesinin acısını böyle çıkartıyorlar. Yukarıdaki ezcümleleri yazmak için ruh sağlığı hekimi, sosyolog ya da psikolog olmanıza gerek yok.Sadece insanların gözlerine bakmanız yeterli. Karanlık bir ruh halinde evlerinden dış dünyaya adım atanlar en yakın çevrelerinden başlamak üzere şiddet yangınlarını üzerimize kusuyorlar. Trafikte karşıdan karşıya geçmekte bile zorluk yaşanıyorsa artık değer yargılarını değil terörizmi konuşmanın zamanı gelmiş de geçmiş bile.
Göçle değişen töre toplumu,geride bıraktığı kırsal hayatın değer yargılarını şehirlerde de sürdürmekte.Bireyler,mega köylerde kasaba hayatını yaşarlarken almaları gereken devlet destekli eğitim, sağlık, istihdam araçlarına ulaşamazlarsa yaşadığı çevreye yabancılık duyup, içe kapanma süreci yaşıyorlar.Bu süslü ifadenin Türkçesi göç insanlarımız işsiz, aç,mesleksiz olarak değersizliklerini her birimizin hayatına kast ederek yansıtıyorlar.Aile dramlarının, boşanmaların, mahalle baskılarının temelinde adil ve dengeli bir yaşam standardının oluşturulamaması yer alıyor.
Ekonomik krizler, işsizlik ve göçü beslerken şehirdeki kalabalıkların yalnız bırakılmış hayatları nice acıları iç dünyalarında süründürerek devam ediyor.Yaşadığımız boş tartışmalar,magazinleşmiş siyaset sanatçıları, ünlü-ünsüz sevgi dilenenler,mesleksiz kanaat önderleri, iğdiş edilmiş nesiller düzenin değişime karşı direnme çığlıklarının fahri temsilcileri. Şimdi, köşeyi onlar tutuyor,köşeyi onlar dönüyor ve onlar benden sonra tufan diyorlar.Sahiden tufan olmaması için,toplumsal afet haline gelen şiddet ve boş vermişlik sarmalının üstesinden gelebilmek için çağdaş, demokratik sol siyaset değer yargıları ve hırsız olmayan isimlerle gündeme getirilmeli.Çünkü işin şaka kaldırır tarafı yok.
toplum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
toplum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2 Ekim 2009 Cuma
Bireysel Terör...
Etiketler:
Alın-Verin Ekonomiye Can Verin,
eğitim,
işsizlik,
siyaset,
SOL,
sosyal demokrasi,
sosyal hayat,
şiddet,
toplum
10 Eylül 2009 Perşembe
2009 2.Çeyrek Küçülme Rakamları...
Ekonomimiz tekstil ürünü gibi suyu çekince daralıyor.TÜİK tarafından dünkü yağmurun akabinde açıklanan ikinci çeyrek rakamlarına göre küçülme GSMH %7 oranında olmuş.Ocak-Şubat ve Mart aylarını kapsayan 'büyümeme' rakamları ise %14.3 olarak düzeltildi.TÜİK, 2008 yılının toplam GSMH'sını ise %0.9 olarak yeniden ilan etti.Dolar bazında küçülme daha da kötü %22.3...Bildiğim kadarıyla bir ekonomi 3 veya 4 çeyrek üst üste küçülme yaşadıysa durgunluğa girdiği kabul ediliyor.Oysa Türkiye 2007 yılının sonundan beri daralmayı tüm hücrelerinde yaşıyor. Kısır siyasi tartışmalara, suya tirit açıklamalara bakarsanız yaşananlar üretmeyen ekonominin siyasete yansımasından başka bir şey değil.İşte 2008 ve 2009 yılı GSYH rakamları.
Ekonomideki kısmı düzelmeler ise tsunami dalgasından önce denizin çekilmesini hatırlatıyor. Önce borsa düşecek, ardından faizler ve kurlar yükselmeye başlayacak. Peki bu depremi tetikleyecek öncü sarsıntı ne olabilir? Bana kalırsa öncü sarsıntı siyasetten kaynaklanabilir. Saçma sapan bir tartışma ve... krizin önlenemeyen yükselişi. Toplum açısından en kötüsü ise yoğun boş vermişlik duygusu.Benliğimizi saran bir umursamazlık ile baz istasyonlarına benzer biçimde çevremize kanserli hücreler yayıyoruz.Dilencilik ve yağma kültürü bu kanserli bünyenin çevresine yaydığı pis kokular... Tabandan tavana yaşanan kirlenme hepimizi etkisi altına alıyor. Afyon yemiş gibi sokaklarda gezenler bizim insanlarımız.
Ekonomik krizin Türkiye'ye en acı hediyesi orta sınıfla birlikte değer yargılarının ortalıktan çekilmesi oldu.Artık yolun sonuna geldik, yılanın sokmadığı kimse kalmadı. Ya hep aynı olanlara oy verip onları suçlayacağız ya da sorumluluk alarak önce kendimizden başlayarak etrafımıza çeki düzen vereceğiz.Osman Kaçmaz bizlere örnek olmalı. Kaçmadı , savaşıyor. Darısı başımıza...
Ekonomideki kısmı düzelmeler ise tsunami dalgasından önce denizin çekilmesini hatırlatıyor. Önce borsa düşecek, ardından faizler ve kurlar yükselmeye başlayacak. Peki bu depremi tetikleyecek öncü sarsıntı ne olabilir? Bana kalırsa öncü sarsıntı siyasetten kaynaklanabilir. Saçma sapan bir tartışma ve... krizin önlenemeyen yükselişi. Toplum açısından en kötüsü ise yoğun boş vermişlik duygusu.Benliğimizi saran bir umursamazlık ile baz istasyonlarına benzer biçimde çevremize kanserli hücreler yayıyoruz.Dilencilik ve yağma kültürü bu kanserli bünyenin çevresine yaydığı pis kokular... Tabandan tavana yaşanan kirlenme hepimizi etkisi altına alıyor. Afyon yemiş gibi sokaklarda gezenler bizim insanlarımız.
Ekonomik krizin Türkiye'ye en acı hediyesi orta sınıfla birlikte değer yargılarının ortalıktan çekilmesi oldu.Artık yolun sonuna geldik, yılanın sokmadığı kimse kalmadı. Ya hep aynı olanlara oy verip onları suçlayacağız ya da sorumluluk alarak önce kendimizden başlayarak etrafımıza çeki düzen vereceğiz.Osman Kaçmaz bizlere örnek olmalı. Kaçmadı , savaşıyor. Darısı başımıza...
17 Ağustos 2009 Pazartesi
Barometre...
Kurnaz insan ile akıllı insan arasında fark var bana kalırsa.Birisi kısa vadeli çıkarlarını ön planda tutarken, akıllı insan geleceğini de hesaba katarak hareket eder. Tıpkı Rusya Başbakanı Vladimir Putin ya da ABD Başkanı Barack Obama gibi. Bizde uzun erimli amaçları olan siyasetçiler azdır. Halkın oyunu aldıktan sonra sözünü unutanlar, rüşvet ve kayırma yaparak koltuğunun hakkını yiyenler,iç ve dış çıkar çevrelerinin maşası olanlar Türk politik hayatında normal olarak kabul edilirler.Üstelik bu durum insan malzemesinin çürüklüğünü de gösterir.
Tek suçlu onlar değil halbuki:Siyasetçiler, kirlenmiş bir toplumun günahkar barometresi olarak görülebilirler. Bizler, pisliğin üzerinde oturduğumuzun farkında bile değiliz. Muhafazakarlık ya da ayıp kültürü altında her türlü rezilliğe teşne insanlar üreten vahşi çöplük gibi bu güzel ülkemiz.Açlığın ve baskının ezdiği hayatların karşılığı işte böylesi bir kara tablo. Kaderimiz olarak bellediğimiz kıskaçlar arasında güdük bırakılmış , ulu orta yerlere serilmiş değer yargıları. Her geçen günün bir öncekini arattığı ilişki ve yaşam tarzları, modernleşemeyen bireylerin aidiyet duyduğu cemaatten kopamama sancısını için için anlatıyor.Kırdan kente göç sürecinde şehirlerimiz köyleşti, kentli insanların küçük gördüğü taşra kültürü büyük şehirlerde gitgide değersizleşerek hakim oldu.
Yozlaşmanın dibini bulduğumuzu anladığımız an ekonomik gerilememizin son noktasını da bulmuş olacağız.
Tek suçlu onlar değil halbuki:Siyasetçiler, kirlenmiş bir toplumun günahkar barometresi olarak görülebilirler. Bizler, pisliğin üzerinde oturduğumuzun farkında bile değiliz. Muhafazakarlık ya da ayıp kültürü altında her türlü rezilliğe teşne insanlar üreten vahşi çöplük gibi bu güzel ülkemiz.Açlığın ve baskının ezdiği hayatların karşılığı işte böylesi bir kara tablo. Kaderimiz olarak bellediğimiz kıskaçlar arasında güdük bırakılmış , ulu orta yerlere serilmiş değer yargıları. Her geçen günün bir öncekini arattığı ilişki ve yaşam tarzları, modernleşemeyen bireylerin aidiyet duyduğu cemaatten kopamama sancısını için için anlatıyor.Kırdan kente göç sürecinde şehirlerimiz köyleşti, kentli insanların küçük gördüğü taşra kültürü büyük şehirlerde gitgide değersizleşerek hakim oldu.
Yozlaşmanın dibini bulduğumuzu anladığımız an ekonomik gerilememizin son noktasını da bulmuş olacağız.
24 Haziran 2009 Çarşamba
Emekçi ve Yemekçi...
Radikal Gazetesi'nin haberine göre Hak-İş Başkanı Salim Uslu kendisine bağlı bir sendika tarafından hediye edilen Mercedes S 320 makam otomobiline biniyor. Aynı zamanda otomobilin fiyatı 370.ooo T.L. imiş. İşçilerin hakkını savunması gereken bir sendika liderinin kriz döneminde böylesine pahalı bir araca binmesi üzücü. Kaldı ki daha çok maaş sendikacılığı yapan Türk sendikal ağaları kendi sınıfına ihanet etmeye hep yakın çizgide durarak, egemen devlet ideolojisi karşısında yelkenlerini çabucak suya indiriyorlar. Abdullah Baştürk , Süleyman Çelebi , Rıdvan Budak gibi isimler ise varlıklarıyla, sendikal duruşlarıyla temsil ettikleri sınıflara hep daha yakın durumda oldular bana kalırsa. Bayram Meral'ler, Salim Uslu'lar, Mustafa Özbek'ler ise 12 Eylül tipi devşirme sendikacılığın parlayan yıldızları oldular. İşçiyiz diyerek, onun temsilcisiyiz diye geçinip asalaklık yapmak hakkını kimse kendinde görmemeli, buna da bizzat emekçiler izin vermemelidir. Sendikalarımızda oto-kontrol mekanizmaları pek işletilmiyor demek ki.
Çağdaş sendikacılık ve işçi sınıfının ekonomik-sosyal hakları söz konusu edildiğinde DİSK gibi sivil toplum örgütlerinin yaklaşımları tercih edilmelidir. Sosyalizm'in yıkılmasıyla gerilediği iddia edilen sol sendikacılık küreselleşmenin yayılıp , sömürünün çoğalmasıyla yeniden dirilerek örgütlü mücadele boşluğunu kapatabilir.Yaşanan ekonomik kriz bu acil ihtiyacın ancak sol/sivil sendikalarla güvenlice giderilebileceğini gösteriyor.Sosyal patlamaların emniyet sübabı olan DİSK gibi halka yakın örgütler ülkemizde yeniden çağdaş sol girişimin öncüsü ya da toparlayıcısı olabilirler. Tarihin onlara yüklediği misyonun farkında olduklarını umarım.
Çağdaş sendikacılık ve işçi sınıfının ekonomik-sosyal hakları söz konusu edildiğinde DİSK gibi sivil toplum örgütlerinin yaklaşımları tercih edilmelidir. Sosyalizm'in yıkılmasıyla gerilediği iddia edilen sol sendikacılık küreselleşmenin yayılıp , sömürünün çoğalmasıyla yeniden dirilerek örgütlü mücadele boşluğunu kapatabilir.Yaşanan ekonomik kriz bu acil ihtiyacın ancak sol/sivil sendikalarla güvenlice giderilebileceğini gösteriyor.Sosyal patlamaların emniyet sübabı olan DİSK gibi halka yakın örgütler ülkemizde yeniden çağdaş sol girişimin öncüsü ya da toparlayıcısı olabilirler. Tarihin onlara yüklediği misyonun farkında olduklarını umarım.
Etiketler:
DİSK,
Hak-İş,
işçi sınıfı,
Salim Uslu,
sendikalar,
toplum,
Türkiye
29 Mayıs 2009 Cuma
Adaletimin Terazisi Bozuk...
Münevver Karabulut cinayetinde 3 aya yaklaşılıyor, polis hala somut bir sonuca ulaşamadı.Bu cinayetle ilgili Adli Tıp raporu geçtiğimiz gün yayımlandı.Katil kişi veya kişiler nasıl bir öldürme saikiyle hareket etmişler akıl alır gibi değil.Gencecik bir insanı canice hislerle öldüren insan kılığındaki canavarları yakalamak polisin boynunun borcu artık.
Daha derinde duran problem ise toplumda yaygınlaşan şiddet.Ekonomik krizler aile hayatında da şiddeti tırmandırmakta.Suç işlemek istisnai bir eylem olması gerekirken işlenen cürümlerin cezasız kalması ya da gizli-açık desteklenmesi,bireye bu yönde dayatılan baskı, kitle iletişim araçlarında abartılarak yahut gereken önem verilmeden sunulan haberler,görüntüler... bizi bu tehlikeli sarmala gitgide itiyor.Savaşların bittiği, insan öldürmenin en büyük suç olduğu bir dünya için kendi içimizdeki ilkel gücü açığa çıkarıp, törpülemeliyiz.Çünkü yaşamak en yüce değer.İnsanoğlunun yeryüzünde varolduğu günden bu yana inen tüm dinler, koyulan yasaklar hep içindeki kötülüğe engel olmak amaçlı değil mi? Özünde insan hakları, bilinçli bir şekilde kendi varoluşuna sahip çıkabilmenin göstergesi.Son söz bu yol ise hayatı ve insanları sevmekten geçiyor.
Daha derinde duran problem ise toplumda yaygınlaşan şiddet.Ekonomik krizler aile hayatında da şiddeti tırmandırmakta.Suç işlemek istisnai bir eylem olması gerekirken işlenen cürümlerin cezasız kalması ya da gizli-açık desteklenmesi,bireye bu yönde dayatılan baskı, kitle iletişim araçlarında abartılarak yahut gereken önem verilmeden sunulan haberler,görüntüler... bizi bu tehlikeli sarmala gitgide itiyor.Savaşların bittiği, insan öldürmenin en büyük suç olduğu bir dünya için kendi içimizdeki ilkel gücü açığa çıkarıp, törpülemeliyiz.Çünkü yaşamak en yüce değer.İnsanoğlunun yeryüzünde varolduğu günden bu yana inen tüm dinler, koyulan yasaklar hep içindeki kötülüğe engel olmak amaçlı değil mi? Özünde insan hakları, bilinçli bir şekilde kendi varoluşuna sahip çıkabilmenin göstergesi.Son söz bu yol ise hayatı ve insanları sevmekten geçiyor.
Etiketler:
Bahçeşehir Cinayeti,
işsizlik,
Münevver Karabulut,
toplum
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)