işçi sınıfı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
işçi sınıfı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Emek-Sermaye Çelişkisi...

Çalışma hayatının en önemli unsurunu oluşturan işçi ve işveren ilişkilerinde taraflar, üretimden kaynaklanan artı değeri ücret ve kar adı altında paylaşırlar. Liberal ekonomi teorisinde karın paylaşım biçimi üretim sürecine katılım durumuna göre değil, girişimin riskini yüklenen müteşebbisin karını azami hale getirmesine göre tarif edilmiştir. Emeğinin karşılığını ücret olarak talep eden işçi artı değerden asgari payı alır. Kar etmenin tek amaç olduğu, paranın insandan daha ön planda tutulduğu kapitalizm, Endüstri Devrimi ve coğrafi keşiflerle yarattığı emek sömürüsü ve emperyalist kolonizasyon sayesinde dünyaya yayılıp küreselleşmiş,bu süreçte çok uluslu şirketlerin çıkarları mensup oldukları halkların çıkarlarından daha önemli tutulmuştur.

Küresel Kriz , bıçak sırtında gelişen emek-sermaye çelişkisini keskinleştirerek çok taraflı iç savaşları ya da bölgesel bir savaş ihtimalini arttırdı.Kamuoylarının dikkatinin savaş ihtimaline çevrilmesiyle var olan paylaşım kavgası gündemden düşmüş oldu. ABD'de başlayıp diğer ülkelere sirayet eden krizle birlikte varlık değerleri azalmış, mali kuruluşlar iflas etmiş, ekonomik faaliyetler dibe vurmuştur. Türkiye, durgunluk+enflasyon baskısına ek olarak siyasi istikrarsızlık ve yönetim acziyetinin getirdiği tehditlere maruz bırakılmıştır.

Pastayı paylaşım konusunda her zaman emek karşıtı harekette yerini alan sağ siyasetin temsilcisi AKP, borçla çevirdiği tüketim ekonomisini yüksek faiz-düşük kurdan vaz geçerek düşük faiz-düşük kur açmazına soktu. Para musluğunun sıkı tutulması ticari hayatı örseleyerek , talebin zayıflamasına neden oldu.Zora giren reel ekonomi şimdilik sağlam duran bankacılık sistemini zayıflatabilir. Kredilerin geri dönmeme ihtimali göz ardı edilmemeli. İşçi sınıfı, işsizlik ve Kölelik Yasası gibi devlet kaynaklı tehditlerle karşı karşıya kaldı. Sermayenin istekleri yasa koyucu tarafından eksiksiz yerine getirilirken, çalışan kesim haklarından feragat etmeye zorlanmaktadır.

İleriki yıllarda üretim ekonomisinin tasarruf/yatırım odaklı büyüme stratejisini kazanmak için adil gelir dağılımı ve vergi politikaları ile kayıtdışı ekonomiyi kayıt altına almak şart görünüyor. Nitelikli işgücü yetiştirmek doğru eğitim hamleleriyle mümkün.Eğer bunları gerçekleştirmezsek halihazırdaki sorunlar gelecek yıllarda karşılaşacaklarımız yanında devede kulak kalır.

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Açlık ve Asgari Ücret...

Türk-İş'in yaptığı araştırma sonucunda 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 733.00 TL, yoksulluk sınırı ise 2.300.00 TL' olarak açıklandı. 2009 yılının ikinci yarısından itibaren net asgari ücret geçim indirimi dahil haliyle 546.00 lira olacak. Çok para bozdur bozdur harca. Kamu işçileri ile hükümet dün toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma imzaladı, özel sektör çalışanı sefalet ücretine talim etmeye devam edecek. Patronların tek tercihi AKP'deki çürümüşlük bana ANAP'ın son dönemlerini hatırlatıyor. Başbakan'da "Ben zenginleri severim." diyen Turgut Özal'ı.

Düşük ve orta gelirli insanların oylarını alarak iktidara gelenler, koltuklarının banilerine sırtlarını dönmüş durumdalar.2002-2007 boyunca yıllık ortama %7 gibi suni bir şekilde büyüme gerçekleştirdiği öne sürülen Türkiye ekonomisi aslında zengin ve yoksul kesimler arasındaki gelir uçurumunu arttırdı.Kişi başı 10.000 dolar milli gelir hesabı kriz duvarına çarptı.Böyle bir şey de ihtimal dahilinde değil, artan sadece yoksulluk ve açlık...

Kriz dönemlerinin asli unsuru TSK da siyasete dahil olmuş durumda. Nasıl 24 Ocak Kararları'nın ardından 12 Eylül yaşandıysa, puslu dönem siyasetçilerinin fırsat kolladığı bir ara döneme adım atmaktayız. Ekonomide başlayan daralma, siyasete iktidarsızlık getiriyor. Mevcut durumda kimin daha avantajlı hale geleceğini zaman gösterecek.

24 Haziran 2009 Çarşamba

Emekçi ve Yemekçi...

Radikal Gazetesi'nin haberine göre Hak-İş Başkanı Salim Uslu kendisine bağlı bir sendika tarafından hediye edilen Mercedes S 320 makam otomobiline biniyor. Aynı zamanda otomobilin fiyatı 370.ooo T.L. imiş. İşçilerin hakkını savunması gereken bir sendika liderinin kriz döneminde böylesine pahalı bir araca binmesi üzücü. Kaldı ki daha çok maaş sendikacılığı yapan Türk sendikal ağaları kendi sınıfına ihanet etmeye hep yakın çizgide durarak, egemen devlet ideolojisi karşısında yelkenlerini çabucak suya indiriyorlar. Abdullah Baştürk , Süleyman Çelebi , Rıdvan Budak gibi isimler ise varlıklarıyla, sendikal duruşlarıyla temsil ettikleri sınıflara hep daha yakın durumda oldular bana kalırsa. Bayram Meral'ler, Salim Uslu'lar, Mustafa Özbek'ler ise 12 Eylül tipi devşirme sendikacılığın parlayan yıldızları oldular. İşçiyiz diyerek, onun temsilcisiyiz diye geçinip asalaklık yapmak hakkını kimse kendinde görmemeli, buna da bizzat emekçiler izin vermemelidir. Sendikalarımızda oto-kontrol mekanizmaları pek işletilmiyor demek ki.

Çağdaş sendikacılık ve işçi sınıfının ekonomik-sosyal hakları söz konusu edildiğinde DİSK gibi sivil toplum örgütlerinin yaklaşımları tercih edilmelidir. Sosyalizm'in yıkılmasıyla gerilediği iddia edilen sol sendikacılık küreselleşmenin yayılıp , sömürünün çoğalmasıyla yeniden dirilerek örgütlü mücadele boşluğunu kapatabilir.Yaşanan ekonomik kriz bu acil ihtiyacın ancak sol/sivil sendikalarla güvenlice giderilebileceğini gösteriyor.Sosyal patlamaların emniyet sübabı olan DİSK gibi halka yakın örgütler ülkemizde yeniden çağdaş sol girişimin öncüsü ya da toparlayıcısı olabilirler. Tarihin onlara yüklediği misyonun farkında olduklarını umarım.