Ekonomimizin öncelikli sorunu yeterli miktarda parasal kaynağa sahip olamamasında yatmaktadır.Tasarruf açığı, yatırım yapma ya da mevcut borçları çevirme konularında bizleri dışarıdan borçlanma seçeneğine mahkum bırakıyor.Kriz dönemlerinin güven bunalımı, yetersiz tasarruf ve yatırım oranları nedeniyle katmerleşerek artarken, bilinen tedbirleri bile almaktan ısrarla kaçınan iktidar , borsa-faiz-kur gündemiyle Merkez Bankası'nın sadece faiz indirmekten ibaret silik politikalarına sığınmış durumda. Düne kadar istikrar için çapa olarak sunulan AB ve IMF gibi kuruluşlar köşeye sıkışmış hükümetten daha fazla taviz bekliyorlar. "Ümüğümüzü sıktırmayız!" noktasından Kürt ve Ermeni Açılımları'na giden yol haritaları zayıf ekonomimizi daha da sarsan siyasal gelişmelerin öncü göstergeleri bana kalırsa.
Ekonomik faaliyetlerde daralma, istihdamın azalması, zayıf talebi canlandırmak için uydurulan sanal teşvik paketleri ya da yama misali alınan vergi indirimleri temel dengelerdeki bozulmanın işaretleri. Birbirini besleyen bir süreç bu. Pusulası bozuk bir gemiyle , fırtınalı bir denizde kayalıklara doğru son hızla yol alıyoruz, kaptan köşkü ise boş...
Üretim ekonomisine yeniden dönüş için alınması gereken acil tedbirlerin başında siyasal istikrar geliyor. 2011 yılı ya da daha yakın bir tarihte yapılacak olan genel seçimler bu koşulu belirsiz kılıyor. İktidar olan ama muktedir olamayan AKP seçim döneminin getirdiği kısıtlamaları aşmak konusunda basiretsiz bir sınav vermiştir. Seçim zamanında eli açık olmak gibi artık bize lüks olan bir anlayışa sahipler.
Ekonomik bunalımın üstyapı kurumlarını derinden sarstığı bir döneme uygun şekilde Yargı-Hükümet ya da TSK-Hükümet kamplaşmalarının yaşanması Küresel Kriz tablosunun sadece bize ait olan resmini göstermekte. Sınırlarımıza yakın bölgelerde yaşanacak olası gelişmeler büyük ekonomik krizlerin savaşlara yol açabileceğini, savaşların ise siyasetin silahlarla devam eden şekli olduğuna bizleri inandırıyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder