31 Temmuz 2009 Cuma

Nereye Gidiyoruz?

Yargının siyasallaştırılma çabası her geçen gün hızlanıyor. HSYK'nın kriz yaratan atama kararnamesinin mürekkebi kurumadan, kurulun tanınmış üyelerinden Ali Suat Ertosun olaylı bir basın toplantısı gerçekleştirdi. Ertosun, kanlı "Hayata Dönüş " operasyonlarının kilit isimlerinden birisi de aynı zamanda . Ergenekon Davası sanıklarıyla ilişkide olduğu savı ile eleştirilen Ertosun iddiaları red edip,kendisini ve Kurul üyesi arkadaşlarını savunmak amacıyla dünkü basın toplantısını düzenlediğini söylüyor.

Bu toplantı sonrası şu sonuca ulaşıyorum:İktidarsız müktedirler gider ayak tarafsız kalma ihtimali olan kurumlara da tasallut etmektedirler. Adalet mekanizmasının içler acısı hali ortada iken sırf kendilerine yakın duran savcıları koruma güdüsüyle zor işleyen bir mekanizmayı kilitlemek art niyet ürünü olan bir davranış. Acil çözülmesi gereken devasa sorunların yerine kamuoyunu oyalama amaçlı ayak oyunları yaşadığımız çifte kavrulmuş kriz döneminde en hafif deyimiyle umursamazlık. Günü kurtarmak kaygısıyla ülkemizin geleceği üzerinde yanlış, haksız ve acil kararlar alınıyor.

Yargı-Hükümet gerilimi iplerin kopacağı ana kadar devam edecek gibi.O ipin asıl düğümünü kesinlikle Ergenekon Davası oluşturuyor.Bana kalırsa, yukarıda bahsedilen Gordion Düğümünü çözecek olan kılıçlı el , kenara çekilmiş harekete geçeceği günü beklemekte.

NATO Kafa NATO Mermer...

Büyük ülkeler dış politikalarında taşeron kullanmak gibi bilinen yöntemlere sahiplerdir. Kendilerine yakın olan iktidarlara destek sunarak o ülkelerin uluslararası arenada çatışma bölgelerine asker göndermesi , kendilerine ekonomik yardım sağlaması, organizasyonlarda kendi leyhlerine oy kullanarak çıkarlarına uygun hareket etmesi gibi bir dizi uygulamayı bu şekilde sağlama alırlar. Ülkemiz, NATO ittifakına dahil olduğundan beri ABD öncülüğünde yukarıda sayılan ne kadar uluslararası eylem varsa iştirak etmiş ve kendisini reşitliğini ispat etme zorunluluğu hisseden çocukların ergenlik psikolojisinden bir türlü kurtaramamıştır. Kore Savaşı, Körfez Krizi, nükleer silahların konuşlandırılması, Afganistan Operasyonu bu durumun bilinen örnekleridir. Üstelik Soğuk Savaş döneminin Avrupa'ya yerleştirilmiş ABD kaynaklı nükleer silahların yarısı halen Türkiye'de varlığını sürdürmektedir.

NATO üyeliğinden ne menfaatimiz olduğunu iyi değerlendirmemiz gerekir. Bu yönde yapılacak tarafsız bir analiz AB üyeliğimizin bizlere neler getireceği konusunda ışık verici gerçek bir yol haritası sunacaktır. Bağımsızlığımız pahasına yapılan tercihler ülkemizi gitgide daha yoksul, yalnız ve yönsüz bırakmakta,bu durum bizi dış dünyada saygınlık uyandıran bağımsız bir ülkeden başkalarının çıkarlarına angaje olmuş, kukla idarecilerin yönettiği muz cumhuriyetlerine çevirmektedir. Eleştirel düşüncenin kısıtlandığı, yargının bağımsız bırakılmadığı bir ortamda devlet aygıtının kendi halkına karşı kullandığı çifte standartlar Batı ülkelerinin teşvikiyle artabilir. Özgürlüğümüz ve varlığımız tehdit altında dikkat edilmesi gereken günlere doğru yelken açtık. Yolumuz , faşizmden önce son çıkış noktasına doğru gidiyor.

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Dibi Bulmak Ne Kadar Sürer?

Türkiye 2007 yılından itibaren yavaşlama sürecine girdi.Ekonomik faaliyetlerin daralma yönünde ivme kazanması ise teğet geçeceği söylenen Küresel Kriz ile eş zamanlı. 2009 yılı küçülme rakamlarının doğal sonucu olarak işsizlik ve enflasyon oranları tepe noktaları bulacak gibi. TÜİK'in çivi,süt tozu ya da barut gibi birbiriyle alakasız maddeleri enflasyon sepetine dahil etmesi bile durgunluk+enflasyon sarmalına girdiğimiz gerçeğini değiştirmez.Temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları talepteki gerilemeye rağmen azalmış görünmüyor, mevsimsel etkilerin ya da dış dünyada emtia fiyatlarının düşmesi gibi sebepler arındırılsa bile Türk ekonomisinin kamu-özel sektör kaynaklı yapısal zaafları örtülmüyor. Tasarruf ve yatırım açığımızı, iç ve dış kaynaklı kredi musluklarıyla kapatma çabamız duvara çarpmış durumda. Kaynaklarımızı verimli kullanamamamız sonucu tüketim ekonomisinden üretim ekonomisine geçiş sıkıntılarla dolu bir süreç şimdi.

Kamu kesiminin borçlarına, özel kesimin borçlarını ilave edersek kaynak sıkıntımızın had safhada olduğu ortaya çıkıyor. Bütçenin seçim öncesi ve sonrası durumu da hiç içaçıcı değil.Cari açığın biz ve bizim dışımızdaki sebeplerle düşmesi doların fiyatının artmayacağı anlamına da gelmiyor.Tüm bu verileri alt alta koyarsak şu sonuçlara varabiliriz:

1- Ekonomiye bakış açımızı dolar-faiz-borsa şaşılığından kurtarmamız lazım.
2-IMF ile imzalanacak olan anlaşma dipten gelen dalgaya karşı bizi koruyamayabilir.
3-2001 Krizi'nden sonra güçlendiği gözlenen bankacılık sektörü bile güven bunalımının nereye varacağını kestiremezken, hükümetin onca oyalamadan sonra dümeni yeniden IMF'ye teslim etme ihtimali başlı başına bir iradesizlik göstergesi.
4-Güvensizlik krizi beslerken, siyasetteki istikrarsızlık da krizi besleyecek.
5-Ekonominin siyasal sonuçlar yaratarak dönüşümü, sosyal kesimleri çatışmalara sürükleyebilir.
6-İnsan haklarında gerileme sandıktan çıkan bir siyasal hareketle hızlanabilir.

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Bağdat-Ankara Arası Milli Strateji

İç politika, ülkelerin dış politikasını genel düzeyde etkiler ve şekillendirir, dış politikanın ülke siyasetlerini belirlediği örnekler sınırlı ama çarpıcıdır. Kıbrıs , bizim için bu konuda en önemli örnek olarak sayılabilir. Hükümetler devlet stratejilerini diplomasi aracılığı ile uzun vadeli planlar halinde düzenleyip, üzerinde değişiklikler yapmak kaydıyla uygulamaya koyarlar. Güç dengesinin- reel politikanın diplomaside anlamı karşılıklı çıkar ilişkileri ve milli menfaatlerdir. Tüm bu anlatılanlar ciddi devletlerin milli bir stratejiye sahip olduğunu gösterir. Türkiye, uluslararası arenada ne zamandır stratejisiz taktik manevralara kalkışmakta ve hemen hemen hepsinde başarısızlığa uğramaktadır. Bu durumun başlıca sebepleri arasında hükümetin tabuları yıkıyoruz diye Cumhuriyet Dönemi boyunca süregelen geleneği yıkması, kendi çıkarlarını ülke çıkarlarından öne alması gibi nedenler sıralanabilir.

2010 yılının Ocak ayında Irak Genel Seçimleri yapılacak. Meşruiyeti tartışmalı olan iki Kürt asıllı isim Talabani ve Zebari koltuklarını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya. Kuzey Irak Yönetimi' ni birinci derecede endişelendiren ABD askerlerinin çekilmesi ise bir diğeri merkezi yönetimde söz sahibi olan kendilerine yakın siyasetçilerin yerini Şii-Sünni olan ama Arap asıllı yenilerinin alması riski. Kerkük petrollerinden istedikleri payı alamayan Özerk Kürt Yönetimi , sırtını bir süreliğine Türkiye'ye dayama amaçlı bir taktik içinde. Son Kürt Açılımı Irak'ın mevcut durumu göz önüne alındığında daha bir anlam kazanıyor. 25 Temmuz Yerel Seçimleri 3 önemli vilayette yapılan oylama KDP-KYB ikilisinin karşısına yine kayda değer muhalefetin çıkmayacağını gösterir işaretler içeriyor.

Bağımsızlıklarını dış destekle kazanan halklar ne yazık ki destek aldıkları ülkelerin piyonu olmaktan öteye gidememişlerdir. Kürt liderler , emperyalizmin maşası olmakla kendi halklarına ihanet etmekle kalmayıp , çevre ülkelere terörü koz olarak kullanan siyaset esnaflığını kimliğini de edinmişlerdir. Bizim kırmızı pasaport verip , el üstünde tuttuğumuz Barzani, Talabani gibi tipler bayrağımızı yaktırma cüretinde bile bulunmuşlardır. Türkiye'ye düşmanlık edip, sonra ona muhtaç olan kişilikten yoksun müsvedde isimlerdir bunlar.

Şimdi Kürt açılımının menşei belli oldu.Irak düzeyinde Barzani-Talabani odaklı oynanan oyuna karşılık, topraklarımızda DTP-PKK oyunu Kürt Açılımı olarak hükümet tarafından maya tutmaya çalışılıyor. Bu süreçte CSIS gibi düşünce kuruluşlarının sözde haritaları yeniden masaya yatırılıyor,ağzımıza bir parmak bal çalınarak biz dahil bölge ülkelerinin sınırları emperyalizmin isteklerine göre yeniden belirleniyor. Önümüzdeki seçenekler sınırlı. Hükümetin tercihleri ise tereddüt dolu ve milli menfaatlerden uzak. Karanlıkta ıslık çalmak bu olsa gerek...

23 Temmuz 2009 Perşembe

Buradan Bakınca...

HSYK, Adli Tıp, Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri gibi devlet kurumlarının hayatımıza bir şekilde dahil olduğunu görüyoruz. İşlerini sessiz sedasız yapması gereken, en hassas düzeyde kararları veren organların güven bunalımı doğuracak eylemleri tutunacak dalımız kalmadığının işareti.Yaşananlar, aşiret ekonomisinin çürük temeliyle şekillenen cemaat toplumunun kriz çığlıkları. Eğitimsiz, işsiz, umutsuz insanların bileşik kaplar misali açmazı devlet düzeyinde kilitlenmelerle kendini gösteriyor.

Kriz, değer yargılarının dinamitlenmesidir.Kişiliksiz bireylerden müteşekkil zayıf toplumsal bağdır, beraberlik duygusudur. Ekonominin dip noktadan hangi harf biçimiyle çıkacağını konuşuyoruz ama gitgide insanlığımızı yitiyoruz, işte bununla alakadar olmuyoruz. Mahallelerin arasına dikilen lüks rezidanslar sınıflararası adaletsizlik ile yaşam koşullarının ne kadar güçleştiğinin işaret fişekleri olsa gerek. Yoksullaşmanın barut misali kıvrım kıvrım ilerlediği toplumsal hayat, bizlere bugünlerimizi aratacağa benziyor.

21 Temmuz 2009 Salı

Bireysel Terör...

Ergenekon Terör Örgütü diyerek , çok tehlikeli bir süreci gözden kaçırıyoruz. Bireysel cinayetler, töre davaları daha da genişletirsek toplumsal saldırganlık düzeyine ulaşan şiddet dalgası bunun adı. Orman yasasının, mevcut hukuk düzeninin önüne geçmesi yaşam standardının giderek düşmesiyle eş anlı ilerliyor. Kurtlar Vadisi dizisinin psikopat ruh haline sahip insan kılıklıları her an içimizden birilerine zarar vererek hayat öpücüğü bulmaya çalışıyorlar.Yaşamak için öldür felsefesi bu olsa gerek.Şiddetin bu kadar kanıksanması, saldırganı da bu sarmalın kurbanı yapıyor bana kalırsa. Çıkış yolu bulamayan çok masum arzular, insani ihtiyaçlar zihin dünyasında şekil değiştirip kişiliklerin kırılmasına kadar varıyor. Ruh halimiz hiç de iç açıcı değil.

Bu sürecin en çok zarar görenleri ise yaşlı çocuk ve kadınlar... Onlar fiziksel olarak zayıftır,saldırılara karşı kendilerini savunamazlar. Kim bilir içlerinde ne de güzel taşıdıkları yüreklerini kapkaranlık bir kuyuya atarlar.Davranış bozuklukları zaman içerisinde akli davranışın yerini alır, göz göre göre patolojilerine özgü kişiliklerini severek yaşarlar. Bu satırların yazarı kendi ruh halini düzeltmek için ne kadar çaba gösterdiği için bilir o insanların neler yaşadığını. Kendime ve insanlara güvensizlik duyma, korku, yalnızlık duygusu, başıma her an bir şey gelecekmiş gibi tetikte durma, sevgisizlik patolojimin bana miras bıraktığı bilinçaltı çöpleri.Artık içgüdülerimi yaşayacağım demek için aşağı yukarı 3 sene terapi görmem gerekti. 36 yaşına geldiğimde hala 17 yaşına sahip bir kişiliğin sıkıntılarını duyar,tutulur kalırım.

En başta söylediklerimden yola çıkarak kendi sıkıntılarıma vardım, doğrusu bu dostlarım. Altını çizmem gereken tek gerçek şu olur ki insanı sevmek gibi bir şey bu durumun panzehiri. Kendinizi sevmek ruhsal sıkıntıların tek ilacı.Yaşadığınız her anı doya doya tadın, siz o kadar güzelsiniz ki bunu görememeniz bile sizin kusurunuz değil bana kalırsa. Bilinçaltınızdaki tortuları atın, içgüdülerinizi yaşayın dolu dolu. Atın ölümü arpadan ise sizin ömrünüz yüreğinizle dolsun. Çıkarlarınız için kendinizi satmayın,kendinize olan inancınızı koruyun. O inanç sizin tek enerji kaynağınız bana kalırsa. Son sözüm:Kendinize gerçekten iyi bakın...

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Ergenekon'da 2. İddianame...

2. İddianamenin ilk duruşmasının görülmeye başlanmasının hemen ardından, 3. iddianame mahkemeye sunuldu. 2009 yılında yapılan 10-11 ve 12. dalgaları içeren son iddianame ile tutuklu, tutuksuz 52 sanık daha mahkemeye çıkarılacak. Daha önceki dalgalarda tutuklanıp hapse atılan sanıklar , duruşmalar devam ettiği sürece tahliye edilmeyi bekleyecekler. Bu bekleyiş süresi 7 seneye kadar uzanabilir.

Ergenekon Süreci siyasi muhaliflerine korkutma amacı güden bir iktidarın hezeyanlarından başka bir şey içermiyor. Hangi yasadışı kuruluş tek kurşun sıkmadığı halde terör örgütü olarak nitelendirilebilir? Görevdeyken kudretli olan subayların, emekliliklerinde darbe yapabilecek kadar güçleri olabileceği kuşkulu. Kalemlerinden başka geçim yolu olmayan aydınlar, darbelerin her türlü sillesini yedikleri halde yeni bir darbeye çanak tutmalarını beklemek hiç de mantıklı değil.Böyle bir gizli örgüt emekli subaylarla darbe sevdalısı aydınlara kalmışsa yandı gülüm keten helva. İktidar borazanı medyanın olayları abartarak vermesi ise darbe yapma gücüne sahip odakları perdeliyor.

Ergenekon Davası'nın bizzat kendisi, hukuku iktidarın güdümüne koyma çabalarıyla darbe kokan özellikler arz ediyor. Adalet mekanizmasının sıhhatli işlemesine herkesin ihtiyacı olduğu gerçeği Yassıada Davaları'ndan bu güne kadar sayısız şekilde kanıtlandı. Umarım Silivri Ceza ve Tutukevi'nin 740 kişilik duruşma salonu gelecek günlerde iktidar yanlılarına adalet dağıtmaz.Göreceğiz...