26 Ağustos 2009 Çarşamba

Bakkal Amca Açılımı...

Yama misali ekonomik açılımlara bir yenisi daha eklendi.Halkı tüketim yapmaya çağıran "Alın-Verin, Ekonomiye Can Verin" kampanyası bu... TOBB'un "Kriz Varsa, Çare Var" girişimine benzer biçimde reklamlarla topluma mesaj verilip, harcama yapmaları gerektiği vurgulanıyor.Sivil toplum -demek resmi toplum da var- duran üretim çarklarını yağlamak için tüketim yapmayı teşvik ediyor.Rant paylaşımına dayalı ahbap-çavuş ilişkilerinin egemen olduğu burjuvazi sınıfımız artık tehlikenin büyüklüğüne ikna olmuş durumda.

Yaşanan bunalımın çift dipli olabileceğini iddia eden Roubini, şimdiye kadar duymadığım bir kavramla beni tanıştırdı "stagdeflasyon".Rahmetli Selçuk Abaç Hocamız stagflasyon dediği zaman belanın büyüğünü kavramaya çalışmıştım.Turpun büyüğü torbada imiş,Türkiye durgunluğu fiyat düşüşleri ile birlikte tecrübe ediyor.Düştüğü iddia edilen fiyatların istikrara dayanan bir temeli bulunmuyor.Kamu kesiminin borçlanma gereği arttığı sürece artan faiz oranlarına ek olarak ithalatla birlikte yükselecek cari açık doların değer kazanmasına neden olacak.Fiyat istikrarı kalır mı ya da enflasyonda düşüş ivmesi devam eder mi o zaman göreceğiz.Ümüğümüzü sıkanlar, IMF anlaşmasını bile ikircikli politikalarıyla kendilerine benzettiler.

Çare, kaynakları verimli ve yerinde kullanmak olmalı. Dış kredilere bağlı hormonlu büyüme stratejisi duvara çarpmış görünüyor.IMF için laboratuvar ülke olmanın utancını kimler üzerine alacak bilmiyorum, ama gelecek zaman zarfında ekonomik krizin tetiklediği siyasi krizin büyükşehirlerde çatışma çıkarma ihtimali var.Dertlenecek sorunumuz çok ama dertlenecekler üzerilerine pek almıyorlar.

25 Ağustos 2009 Salı

U,W Hangisi?

Ne zamandır gazete haberleri ve makaleleri okuyarak sizlerle fikirlerimi paylaştım. Bugün okuduğum bir haberde "Bay Kıyamet" namıyla anılan iktisatçı Roubini, yaşanan durgunluğun çift dipli yani W şeklinde olabileceği ihtimalini dile getirmiş.Kriz tahmininde bulunarak ün kazanan Nouriel Roubini , finansal kesimde başlayıp dünyayı saran küresel bunalımın alacağı biçimi tasvir etmeye çalışırken, Avro Bölgesi'nin motor gücü Almanya ile Fransa, Brezilya, Japonya, Hindistan, Çin gibi ülkelerde toparlanmanın daha çabuk olacağını öngörüyor.

Gelir dağılımının bozuk olması,2001 sonrası ABD'nin küresel işgal politikaları, finansal araçlara ulaşmadaki kolaylığa nazaran türev piyasalarda hiçbir denetlemenin yapılmaması, sosyal devletin içinin boşaltılması ile kronik işsizlik Batı tipi vahşi kapitalizmi krize mahkum etti.Yaşananlarda hiçbir dahli olmadıkları halde gelişmekte olan piyasalar ve geri kalmış ülkeler krizin kurbanı olarak bir kenara not edildiler. Şimdi oturmuş, herkes ABD'deki verilerin düzelmesini bekliyor,durgunluk bitince sanki her şey eskisi gibi olacakmış gibi.Emek harcamadan akıl almaz karlar edinilen, çalışanların fakirliğe mahkum edildiği bir dönem artık sona erdi. Tasarruf yapmayan, üretmeyen, ürettiğini adil paylaşmayan küresel dönem sonunu kendi elleriyle getirdi Aslında yaşananlar kriz öncesi kriz idi.

Ekonomiye yönelik parametrelerimizi değiştirmedikçe durgunluğu derinleşerek yaşamaktan başka olası bir yol görünmüyor.Sorun bizim gibi kerameti kendinden menkul yarı aydınların anlayamayacağı kadar yaygın ve karmaşık bana kalırsa.Ama benden size bir şey daha, insanca bir dünyada yaşamak istiyorsak mevcut durumu kabul edemeyiz.

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Tayyip Marmara'yı Mesken mi Tuttun?

Mimarlar Odası , Büyükşehir Belediyesi'nin planları arasında Marmara Denizi'nde 3 adet suni ada inşa etmek olduğunu öne sürdü. İstanbul'da 1994 yılından itibaren belediyecilik hizmeti veren zihniyet kara üzerinde işini bitirmiş olsa gerek ki şimdi denize el atmış durumda.Merkezi idarenin büyük desteğine rağmen başarısız kalan Kadir Topbaş rant dağıtarak yerini korumaya çalışırken Tayyip Erdoğan gölgesi altında ezilmekten kurtulamıyor.

3. Boğaz Köprüsü güzergahının ortaya çıkması ardından inşaat aşamasında yaşanacak çevre katliamının boyutu belirlenmeye çalışılıyor.5.000 hektar ormanlık alana zarar vereceği tahmin edilen köprü çalışması bölgenin rant haritasını yeniden belirledi. Olan şu: Tarabya-Beykoz arasında ve devamı çevre yollarında yer alan arsalar kapanın elinde kalmış.Rant belediyeciliği ve peyzaj mimarisi anlayışı ile İstanbul şehrine giydirilen geçici çözümler için çok yüksek maliyetlere katlanılıyor.

Olası büyük deprem ihtimali bu tarz belediyecilik anlayışı içerisinde gereken öneme sahip mi , bilinmiyor? Muhalefet edemeyen sanal siyasete karşın bildiğini okuyan yerel idare, şehirde yaşayan tüm halkı ilgilendiren sorunlarda tek adamın aklına mahkum kalıyor. Daha yeni 50.000 meşe ağacına mal olan yeni çöp toplama alanı hizmet anlayışlarının bir tezahürü olsa gerek.

Sol siyasetin hadım edilmesi sonucu yerel ve merkezi yönetimi sağ düşünceye teslim eden halkımız, karşılığını çok ağır ödeyeceği bir senede imza atıyor. Zihinsel iklimin çoraklığı, çevrenin aşırı derecede kirletilmesi, rant sağlayıp rüşvet almanın olağan karşılandığı yozlaşmış değer yargılarının esas sahibi bizleriz. Hepimiz biraz Tayyip Erdoğan, biraz Abdullah Gül değil miyiz? Son tahlilde siyasetçiler, bizim karbon kağıda çalışılmış kara kalem eserlerimiz gibi kalıyorlar. Aynaya bakmaktan utanmak ahlak değil,hastalıklı bir ahlaksızlık...

23 Ağustos 2009 Pazar

Dolar 2 Lira Olur mu?

Anlaşılan Merkez Bankası'nın devam eden faiz indirimleri ekonomistlere halkı uyarmak ihtiyacını hissettirmiş.Borsanın artık yorulduğunu, kurların bir süre daha yatay seyir izleyeceğini,hazine bonosu ve bir yıllık mevduat gibi diğer yatırım araçlarının cazibelerinin arttığını söylüyorlar.Krizin en belirgin özelliği güvenin dibe vurup ekonomik faaliyetleri etkileyerek yatırımları durdurmasıydı.Yaşanan geçici düzeltmeler büyük yatırımcıların karlarını azami derecede çoğaltıp, 2008 yılı zararlarını azaltmaktan başka bir işe yaramıyor. Mayıs ayına göre artış gösteren Haziran ayı sanayi üretimi dip noktayı bulduğumuz hususunda bizleri aldatmasın. Türkiye'de kriz, geri kalan ülkelere nazaran daha sert bir düzeltme hareketi izleyecek görünüyor.

ABD'de finansal alanda başlayan küresel kriz, bizde yüksek işsizlik rakamları,düşen ithalata rağmen dış kaynağa fazlasıyla bağımlı cari açık,kamunun aşırı derecede nakit ihtiyacı üst üste konursa üretim alanında gerçek etkisini hissettiriyor.Temel dengelerde hiçbir iyileşmenin olmaması ya da sadece baz etkisine dayalı makyaj dışında yeni bir IMF anlaşmasına daha yelken açacağız görünüyor.Devlet elinde tek kalan faiz silahı ile kendi kendisini finanse ediyor. Borçlanma ihtiyacının hızlanması ile 2010 yılı için bırakın büyümeyi, siyasi gerginliğin had safhaya ulaşma ihtimali ile yangının gelecek yılları da saracağının işaret fişeği.

Benim derdim ise doların fiyatı ne olur sorusuna cevap aramak. Ülkemizde tüm krizlerin olmazsa olmaz kuralı ABD dolarının Türk Lirası karşısında aşırı değer kazanması üzerine kurulu, kısacası devalüasyon.Mahfi Eğilmez'e göre 1.58 olması gereken dolar-lira dengesi değerli TL'nin mevcudiyetini gösteriyor. Net hata noksan gibi akla ziyan bir kalem sayesinde döviz rezervlerimizin erimemesi tehlikeli sulara doğru yöneldiğimizi hissettiriyor.Dış destek kesilirse ya da yetersiz kalırsa siyasi krizin tetiklediği ekonomik deprem, son 1 senede 1.18 TL'den 1.80'lere fırlayan dolar fiyatını 1.48'lerden 2 liraya ulaştırır mı? Gerçekleri görmek için kendimizi aldatmamayı zorunlu kılıyor, yoksa yalancı çobanların hepsi mi siyasetçi, aralarında hiç ekonomist yok mu?

21 Ağustos 2009 Cuma

Dağlara Gel Dağlara!

Grup Yorum'un türküsü olması lazım, Dağlara Gel Dağlara.Güncel tartışmalar içinde durumdan vazife çıkaran MHP ve onun Grup Başkanvekili Mehmet Şandır, ağızlarda pelesenk olmuş sevdalarını gün yüzüne çıkarıp,"Gerekirse 50 sene dağda gezer, hakkımızı alırız." demiş. Ekonomik krizlerin arşa çıktığı günlerin değişmez aktörleri olan sağ siyaset esnafı sığ sularda balık avlama taraftarı.Açılımların sonucu:Batı ve İç Anadolu, Karadeniz bölgeleri tehlikeli şekilde milliyetçilik zırhını kuşanıyor. AKP ise azınlıkların hükümeti olma rolünü iyice benimsemiş durumda.

Krizle gelen, krizle gider meseli yürürlüğe girmiş gibi.AKP'nin herkes için demokrasi anlayışından sadece azınlıklara demokratik haklar sağlamaya dönme yanlışı, yol haritasının çıkmaz sokağını oluşturuyor.Bana kalırsa gitgide içe kapanan Türkiye için dönüm noktası Ergenekon Davası'dır. Kendilerine muhalif olan güçleri, darbeci güçlerle hemhal edip hukuku ayaklar altına alarak hapise gönderenler insan haklarını sadece türban ve cemaatlere kolaylık sağlamaktan ibaret görüyorlar.

Devlet otoritesinin yerine kendilerini geçirmeye davranan paramiliter güçler ülkemize karışık günleri hediye edebilirler.Solun kitlelere yeniden umut olması Kürtçülük yapmalarını değil, herkes için eşitlik-barış-sosyal adalet gibi esas sahibi oldukları ilkeleri ışığa kavuşturmalarını gerektirir. Hırsız sosyal demokratlardan, herkes sosyal demokrat sloganına ancak böyle dönülebilir.

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Kimin Merkez Bankası?

2001 yılı Krizi süresince yaşanan sarsıntının ardından özerk ve bağımsız kurumlar oluşturulmasına gidildi. Siyasi müdahalelerin kamu bankalarını görevlerini yerine getiremez hale sokması bu tercihte etkili olmuş idi.Böylelikle yeni düzenleyici kurullar ya da özerk kurumlar kamu yönetiminde yerlerini aldılar. 2002 yılı seçimleri ve göreve gelen yeni iktidar geçen 7 sene boyunca bu kurulların özerkliklerini işlevsizleştirdi. Baskı altında karar vermek durumunda kalan bürokratlar, olması gerekeni değil kendilerinden istenilen kararları aldılar. 2006 yılında göreve gelen Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz da aynı tip zorluklarla mücadele etme durumunda kalıyor.

Merkez Bankası 2008 Ağustos ayından beri faiz indirimi uyguluyor. Küresel Kriz , durgunluk , kredi piyasasının daralması ve düşen talep bu faiz politikasının altında yatan nedenler. Banka, enflasyonun düşme eğiliminde olacağını ısrarla tekrar ediyor.Talebi canlandırmak, finansman ihtiyacında olan aktörlere likidite sağlamak amaçlı bu faiz indirimleri devam edecek gibi.Bana kalırsa Merkez Bankası'nın açmazı şurada yatıyor: Ayakları yere basan,sağlam bir mali çerçeve programı yürürlükte olmadığı için tek başına bir şeyler yapma çabası içersinde.Siyasi iradenin IMF ile anlaşma imzalanması konusunda gösterdiği ağırkanlılık kuruma daha ciddi tehditlerle uğraşma sorumluluğunu yüklemektedir.

Ekonomide güven azalışı, hane halkının artan borçlanması ve tırmanan işsizlik reel kesimin üretim imkanlarını elinden alıyor. Dünya'da finansal alandan reel alana sıçrayan dengesizlikler bizde ise tam tersi bir duruma yol açmakta. Bu sebeple özel ve kamu bankaları riskli saydıkları kredilerini zamansız biçimde geri çağırmakta, reel sektörü bu defa da onlar sıkıştırmaktadırlar.Uzun vadeli kararların yerini günü kurtarma kaygısı aldığı için zaman kaybı bizlere yüksek maliyetler getirecek. Bu sene ve sonraki 2 sene bu krizin etkilerini izale etmek için çaba göstereceğiz.Hükümet yoksullaşan halkın taleplerini karşılayamayıp,onlar için fazlasıyla acıtıcı kararlar almak zorunda kalabilir. Bizlere Kemal Derviş ve AKP'yi hediye eden 2001 Ekonomik Krizi yeni yüzüyle 2009 yılında gene karşımızda.Üretim-tasarruf-yatırım ekonomimizin önceliği olmadığı sürece ileriki günlerde nereden tutarsak tutalım elimizde kalacak gibi görünüyor.

18 Ağustos 2009 Salı

Genç İşsizlik...

Her dört gençten birisi işsiz ülkemizde. İstihdam sağlayıcı ekonomik politikaların yerine kur-faiz-borsa saç ayağına bağlı bir büyüme tercih edildi bugüne kadar, sonuç ise ortada. Küresel Kriz öncesinde durgunluğun yaşandığı ve bu durgunluğun 2008 yılından itibaren daralma yönüne dönüştüğü göz önüne alınırsa yakamızı işsizlik-enflasyon-durgunluk çarkına kaptırmış durumdayız.Birbirini besleyen bu olumsuz ivme etkisi ekonomik alandan dışarı çıkarak toplumun tüm üstyapı kurumlarına sirayet etmiş durumda.

2009-10-11 yılları bu olumsuz etkilerin bertaraf edilmesi ile geçecek.Bu nedenle erken bir genel seçim yapılma ihtimali IMF anlaşması imzalanması kadar yakın bir senaryo. İktisadi faaliyetlerin küçülme yönünde devam etmesi yüzyılın ilk krizini bizlere katmerli biçimde yaşatacak görünüyor.Kamu ekonomisinin bozulmuş dengeleri yeni vergiler, zamlar ve kemer sıkmaya dönük tasarruf tedbirleri olarak halkımıza yansıyacak. Hane halkı gelirleri düşerken , yükselen borç ve giderler işsizlik oranının artması ile koşut olarak bankaların aktiflerine geri dönmeyen alacaklar olarak yazılacak.2001 Krizi'nin esas sebeplerinden olan bankacılık sektörü böylesi aktif kalitesinin bedelini ancak sermaye karşılama oranları düşerek göğüsleyebilir.

Daldan dala atlarken yaklaşan Ramazan Ayı ile yükselişe geçen enflasyona dikkat çekerim. Kamu açıkları borç faizlerini arttırırken , zayıf kalan talebin canlanması fiyatlarda şişmeye yol açacak. Üretimde toparlanmanın karşılığı olarak yükselen ithalatın cari açığı tetiklemesi riski ise kur fiyatlarını T.L. aleyhine değiştirir.Bu süreçte iktidar olarak Durgunluk+Enflasyon+Yüksek Faiz-Kur dengesizliğini kimseye anlatamazsınız.Ekonomi can acıtıcı bu sürece girmeden tedbir alınması en mantıklı yol.Tedbir alınmada gecikme yaşanması gerçeğini göz ardı etmezsek, son açılımların sebebi olarak bu bozulmayı örtmek olabilir.